Bilgisayar tarihçem
Bilgisayar kavramını ilk duyduğumda orta ikideydim. 1974 civarları… Bizim Mustafa Tigrek’ten duymuştum. Abisi ODTÜ’de öğrenci idi. Delikli, kare şeklinde bir takım kâğıtlar gösterip bilgisayarla ilişkisini anlatırdı.
Hayalimdeki şey, Mustafa’nın abisi gibi üstün zekâlı insanların oda büyüklüğündeki cihazlara hâkimiyeti idi. Konu Bilim Teknik Dergilerinde okuduğum birkaç yazıyla sınırla kaldı, ta ki üniversiteye dek. Bir gün diş hekimliğinde öğrenci iken ortodonti dersinde Necla hocaya “Bu elle yaptırmakta bizi zorladığınız şekilleri gün gelecek bilgisayarlar yapacak.” dediğimde, “Hadi be sen de, kabiliyetsizliğine kılıf arıyorsun!” tepkisiyle karşılaşmıştım. O anda bilgisayarlarla aramda uyuyan bağ birden uyanıvermişti. Kâbus gibi bir andı ve diş hekimliğini bırakma niyetimde bardağı taşıran son damla olmuştu.
Ardından Cerrahpaşa yıllarında bu kez Oğuz’un elindeki Commodore marka bilgisayarla, PC ile tanışacaktım. Birtakım programlama dillerinden söz eder, bir köşede habire yazılım yapardı. Ezber işi der, küçümserdim! Araya giren ihtisas vs. uzunca yıllar geçti. O esnada bilgisayarla kısa bir etkileşimim oldu. İnsan beyninin aktivitesi olan EEG’nin sayısallaştırıldığını ve oradan klinik verilere ulaşıldığını öğrenmiştim. Konuyla ilgili şahıs ünlü bilim adamı rahmetli Turan İtil idi. Bir iki yazışmamız oldu. Gönderdikleri materyaller hayranlığımı ikiye katlamıştı.
Yıl 1986 sonları idi. Nihayet Amerika’ya gidecek ve bilgisayarlarla kopmaz bir ilişki ağına girecektim. 1989 da Macintosh (umarım doğru yazmışımdır) marka bilgisayar kullanma şansım olmuştu. NIH’de… Oradaki laborant sıkı sıkı tembih ederdi: “Sakın kapatma sonra bozulur!” İnanılmaz bir korku ve saygıyla yaklaşırdım cihaza. İşe yaradığı tek şey yazı yazmak ve bir de kütüphanedeki dokümanlara ulaşmayı kolaylaştırmaktı. İstatistikleri ise hala gelişmiş hesap makinaları ile yapardık. Ne meşakkatli günlerdi.
New York yılları başlayacak, bilgisayarların dilinden anlar hale gelecektim. DOS sistemi vardı. Windows henüz yoktu. Ta ki 1992’ye dek sayısız komut ezberlemek zorunda kalırdınız. Rahmetli Ayhan Songar hocanın gecenin saat üçlerinde uyandırıp “O komutun ardına ‘slash’ mı gelecek yoksa ‘back-slash’ mı?” diye sorduğu sıcak ve güzel günler…
Bu arada virüsler ve eskittiğim çöpe giden sayısız bilgisayarlar falan… Virüsle ilk tanıştığım gün 91 senesinin kış ayları idi. Sanki veba mikrobu yayılıyor gibi korkmuştum! Bu arada bizim Kaan Özçelik bana PC Magazin dergisinde köşe yazarlığı ayarlayacaktı. Sık aralıklarla yazı yazardım. O günlerde bir okurun sorduğu soruya cevaben “Bilgisayarı insan ama insanı evren sınırlar.” gibi bir laf etmiştim. Bu cümlenin bir üniversite hocası tarafından refere edildiğini görmek beni ne çok sevindirmişti, anlatamam.
O yıllardan bu yıllara bilgisayarla bağlantı hayatımın kopmaz bir bağı olarak sürüp gelecekti. Hele bir internet vardı ki yine 90’lı yılların başında halka hitap eder haldeydi. Bilgisayar adeta insanoğluna yeni bir uzuv gibi takılacaktı!
Bizi takip edin: