İyilik kavramının yaşamsal döngüye katılarak yaşanması
İyilik, kişisel gelişimin erken aşamalarında öğrenilmesi, kazanılması, içselleştirilmesi gereken değerli bir kavramdır. İnsanlar arasındaki ilişkilerde bağlılık ve şefkat duygularının yaşanması da iyiliği öğrenmekle başlar. Bu kavram toplumu oluşturan bireylerde erken yaşlarda oturmazsa, zaman içinde kendimizi kötülük kavramının değersizleştirdiği insanlar arasında buluruz. Benim her zaman olmazsa olmaz olarak savunduğum bu duygu, başta çocuklar ve yaşlılar olmak üzere insanlara, hayvanlara, hatta bitkilere, doğaya duyulan sevgiyle birlikte en saf ve yalın haliyle yaşanmaktadır. İyiliğin zıt anlamlısı olan kötülükten arınmak ise ancak iki kavram arasındaki farkı çok iyi bilmekle yaşanır. Kötülüğün karşısında savunmasız kalmayıp güçlü olursanız, zaman zaman kaybettiğinizi düşünseniz bile evrenimizin işleyişi sayesinde sizlere, bizlere dönüşü çok olumlu olur. Ben bu duruma değişmez bir evrensel kanun gözüyle bakıyorum. Sonunda mutlaka iyilik ve iyiler kazanır, diyorum. Belki yıpranırsınız, savrulursunuz ama en sonunda iyiliklerin size kalkan olduğu anları da görürsünüz.
İyilik düşüncesiyle birlikte olumlu eylemlerin de yaşamsal döngüye yansıması sonucunda çoğunlukla en yoğun hissedilen duygunun merhamet olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda insanları hatayı her zaman karşısındakinde görme eğiliminden uzaklaştırarak ilk önce empatiyle hareket etmeye yönelttiğini söyleyebilirim. Ünlü Amerikalı filozof Richard J. Bernstein da iyilik kavramını bana çok yakın gelen bir bakış açısıyla şöyle tanımlıyor: “İyilik, ötekinden karşılık bulmanın olanak dâhilinde olduğu sevinçli bir istemdir. Ayrıca umutlu bir kapıdır, sağlıklı bir süreci, insani bir açılımı ve derinleşmeyi örgütler. Karşısındakini saygıyla olumlu anlamda etkileyen, alkışı ve övgüyü hak eden onurlu bir duruştur.”
Yaşanan gerçek şu ki kişiden kişiye farklı değerlendirilen iyilik kavramı, kiminde kendini Tanrı’ya adamak şeklinde ortaya çıkarken kiminde yaptığı iyiliklerden bireysel olarak haz alma niteliği kazanıyor. Kimileri de kendi amaçları doğrultusunda onu bir araç gibi kullanarak davranışlarına yansıtıyor. Ve ne yazık ki tersine bir durum niteliğinde yaşanan ve yaşatılan bir kavram olarak kötülük de yaşamsal döngümüzde karşımıza çıkıyor. Bu kötülük, en alt seviyedeki haliyle biraz da cehaletten kaynaklanan bencilliği hatta daha da ötesi diğerlerini ihmal etmeyi içeren davranışlarla kendini gösteriyor. Ben bu durumu genellikle bilinçli şekilde başkalarının psikolojilerini bozarak, itibarlarını azaltarak onlara zarar vermek amacıyla tasarlanmış düşünce ve davranışların bireylere ve topluma yansıtılması olarak görüyorum. Oysa merhamet ve empati, toplumsal ilişkilerin temel taşlarıdır. Bu duygular, insanların birbirine olan bağlılığını ve dayanışmasını artırır. İyilik kavramıyla bağdaşmayan bencillik gibi olumsuz davranışlar ise toplumsal düzeni ve uyumu bozar, insanlar arasındaki güven duygusunu zedeler. Toplumun huzuru ve mutluluğu için bireylerin birbirine merhametli davranması ve empatiyle yaklaşması şarttır. Daha sağlıklı bir toplumsal yapı oluşturmak ancak bu şekilde mümkündür.
Çocukluğumda bahçeli bir evimiz vardı. Rahmetli anneciğim de hayvanlara çok düşkündü. Şefkati, sahiplenmeyi, merhameti bahçemizdeki hayvan dostlarımız olan kedilerimizden, sayıları önce ikiyken daha sonra hızla çoğalan tavşanlarımızdan öğrenmiştik. Bugün yaşayarak yaşattığımız içimizdeki iyiliğin geçmişten geldiğini, bu duyguyu o günlerde kazandığımızı biliyorum. Yıllar sonra bir seferinde tatile çıkarken kendi çocuklarımın da çok sevdiği tavşanımızı anneme emanet etmiştik. Tatilden döndüğümüzde ne yazık ki tavşanın gözlerinden biri görmüyordu.
Ben hayretler içinde kalarak “Anneciğim bu nasıl oldu?” diye sordum.
Annem “Bisküvi yemeyi çok sevdi, farklı olarak yaptığı tek şey o oldu” dedi.
Evet, tavşanların tatlı yiyecekler yememeleri gerektiğini, bunun onlara zarar verebileceğini biliyordum. Veterinere götürdüğümüzde belki de çok üzülmeyelim diye “Bazen nedenini bilmediğimiz durumlar da yaşanabiliyor” diye açıklama yaptı.
Sonraki günlerde ailece tavşanımıza daha fazla sahip çıktık, onu koruyup kolladık hatta birlikte yattık.
Anlatmak istediğim, iyilik ve merhamet duygularının ayrılmaz bir ikili olduğunu ben de erken yaşlarda öğrendim ve zaman geçtikçe benim gözümde ve içimde çok daha fazla güçlendiler. Bu duygular içsel huzurunuzun bir parçası olarak yaşamsal döngünüze katılınca kötülük duygusunun etkileri sizin dünyanıza başka bireyler tarafından bulaştırılsa dahi orada çok uzun süre kalmasına izin vermiyorsunuz. Yine de dünyamızda bu iki kavramı da yaşamak zorunda kaldığımız anlar oluyor. Bununla birlikte iyi insanların, yüreklerinin en derinlerinden çıkarıp yukarıya taşıdıkları, yaşamayı ve yaşatmayı istedikleri güzellikleri barındıran duygu, düşünce ve davranışları sayesinde kötülük kavramının her zaman üstesinden geleceğinden hiç şüphem olmadı.
Acar Baltaş’ın kitabına verdiği “Hayat En Çok İyileri Kırar” ismi çok dikkatimi çekmişti. Kitap ismini tamamlayan cümlede ise “Kırıldığımız Yerden Güçlenmenin Yolları” yazıyordu. Kırılmak ve incinmek bizlere kötülerden, kötülüklerden yansıyorsa karşılığındaki dönüşün güçlenmek olduğunu yaşayarak gördüğümüzden ve görmeye devam edeceğimizden sizin de hiç şüpheniz olmasın. Hayat ne getirirse getirsin siz iyi olmaktan ve güzel düşünmekten asla vazgeçmeyin. İyilikle dolu bir dünyada yaşamamız dileğiyle…
Sevgiyle kalın…
“Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.” (Elisabeth Kübler-Ross)
Bizi takip edin: