Kanser hastaları psikiyatrik tedaviden büyük fayda görebilirler
Psychiatric News – Mart 16, 2012/Joan Arehart-Treichel
Psikiyatristlerin kanser hastaları için yapabilecekleri en önemli şey “kanserden ölüyorum” hissinden “kanserle yaşamaktayım” düşüncesine geçişi sağlayabilmek.
Geçen 10 yılda ruh sağlığı ve kanser üzerinde son derece etkileyici görüşler ortaya atıldı.
Memorial Sloan-Kettering Kanser Merkezinden psikiyatri kürsüsü başkanı Dr. David Kissane verdiği beyanatta, yeni araştırmaların eski araştırmalarda ortaya atılan “stres kansere sebep olabilir” tezini çürüttüğünü ifade ediyor. Yeni araştırmalar arasında öne çıkanlardan birisi Danimarka’da gerçekleştirildi. Araştırmacılar, Danimarka’daki detaylı ulusal veri bankasını kullanarak, çocuğunu kaybetmiş kadınların kansere yatkınlığının eşleştirilmiş kontrollere göre daha fazla olup olmadığını inceledi ve bu yönde bir bağlantı saptamadılar. Dr. Kissane “dolayısıyla stresin kansere yol açtığı tezi pek ala bir efsane olarak değerlendirilebilir” şeklinde konuştu.
İtalya’daki Ferrara Üniversitesi psikiyatri kürsüsü başkanı ve Uluslararası Psiko-Onkoloji Birlikleri başkanı Dr. Luigi Grassi, Psychiatric News’a yaptığı açıklamada yaygın duygusal sıkıntı, uyum bozucu baş etme yöntemleri ve anksiyete ile depresyon gibi psikiyatrik bozuklukların kanser hastalarında sık görüldüğünü, bu kişilerin %25 ila %30’unda bu sıkıntıların saptanabileceğini belirtti.
Dr. David Spiegel ise röportajında depresyonun kanser hastalarının sadece yaşam kalitesini düşürmekle kalmayıp, aynen kalp hastalarında olduğu gibi bu kişilerin hayatta kalma olasılığını da azaltabileceğini ifade etti. Stanford Üniversitesinde psikiyatri kürsüsü başkan yardımcısı olan Dr. Spiegel aynı zamanda bir psiko-onkologdur.
Diğer taraftan depresyonun etkili bir şekilde tedavisi kanserde yaşam şansını artırmakta. Dr. Spiegel ve meslektaşlarının 10 Aralık 2010 yılında Klinik Onkoloji Dergisinde yayınladıkları bir çalışma, metastazlı meme kanseri hastalarında depresyon semptomlarının azalması durumunda daha uzun yaşama şansının arttığını ortaya koydu.
Dr. Grassi son 10 yıl içinde yapılan araştırmalarda kanser hastaları için geliştirilmiş olan çeşitli psikoterapi yöntemleri (örneğin destekleyici-ekspresif terapi, anlam-merkezli terapi, dinginlik terapisi, bilişsel-varoluşsal terapi ve bilişsel-davranışçı terapi), kanserin nüks etmesi korkusunu azaltarak, hastaların yaşam kalitesini artırabilmektedir şeklinde konuştu.
Miami Üniversitesinden psikiyatri profesörü Michael Antoni ve ekibinin Biyolojik Psikiyatri dergisinde yer alan geçen kasım ayındaki bildirilerine göre bilişsel davranışçı terapi (BDT) sadece olumsuz hisleri ve kortizol düzeyini azaltmak; olumlu hisleri ve interferon düzeylerini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda kanser sürecine olumsuz etki yapabilecek genlerin aktif olmasını da engelleyebiliyor.
Michigan Üniversitesindeki psiko-onkoloji programının müdürü ve Amerikan Psikiyatri Birliğinin eski başkanı Dr. Michelle Riba, Psychiatric News’a yaptığı açıklamada “Michael Antoni ve ekibi son bir kaç yıldır gerçekten çok incelikli ve çığır açıcı araştırmalar gerçekleştirmekteler, mevcut çalışmaları çok ilginç. Olgu sayısı az ve çalışmanın başka çalışmalarca doğrulanması gerekir, ancak bu araştırma kanserde sakatlanma ve ölüm oranları üzerinde etkili olabilecek kişiye özel tedavi türleri hakkında yeni araştırma ufukları açmakta” şeklinde konuştu.
Dr. Spiegel röportajında “kanserde psikoterapiler nasıl etkili oluyor ve hangi ortak etkiyi paylaşmaktalar, bunun öğrenilmesi gerekir. Ruh ve kanser ilişkisi hakkında halen açıklama bekleyen bir çok önemli soru mevcut” diye ekliyor.
Sözgelimi, kimi SSRI grubu antidepresan ilaçlar meme kanseri ilacı tamoksifenin vücutta yıkımını azaltabiliyor. Bu nedenle psikiyatrik ilaçlarla kanser ilaçları arasındaki etkileşim hakkında hala öğrenilmesi gereken hususlar söz konusu. Belirli kanser tiplerinin tedavisinde kullanılan interferon depresyona, hatta intihara bile yol açabiliyor. İnterferonun hangi yolla depresyona yol açtığı ve interferona bağlı depresyonu önlemek için ne yapılması gerektiği ortaya çıkarılmalı. Kemoterapi gören ve kanser tedavisi için androjen kullanan kimi hastalar zihinlerinin eskisi kadar berrak çalışmadığından şikayetçi olabiliyorlar. Bazılarının “kemoterapi beyni” ve “kemoterapi sislenmesi” dedikleri bu bozukluğun beynin hangi bölgelerinin etkilenmesi sonucu ortaya çıktığı araştırılması gereken konulardan.
Dr. Kissane “son yıllarda kanser tedavisiyle ilgili önemli çekincelerden biri de bu tedavilerin bilişsel işlevlere etkisidir. Son yıllarda “kemoterapi beyni” ve “kemoterapi sislenmesi” denilen durumun saptandığı bireylerde bilişsel rehabilitasyon terapileri geliştirilmesi yönünde çabalar mevcut” diye kaydediyor.
Bu konuda daha önce araştırmalar yapmış olan Los Angeles’daki Kaliforniya Üniversitesi psikiyatri kürsüsü başkan yardımcısı Dr. Fawzy Fawzy verdiği röportajda “Ruh ile kanser arasındaki ilişki, hakkında tam cevaplanamamış en önemli soru –ki aynı zamanda en tartışmalı konu budur- psikolojik yaklaşımların kanser hastalarında yaşam süresini artırıp artırmadığı konusudur. Ancak yine de bu yaklaşımlar, hastaların psikolojik durumları üzerinde iyileştirici olabiliyorsa, bu dahi yeterlidir” şeklinde konuştu.
Bütün bu tartışmalar süremekteyken, aslında psikiyatristlerin kanser hastalarına yardım edebilecekleri bir çok husus mevcut.
Dr. Spiegel, söz gelimi kanser hastalarının depresyon ve anksiyete (kaygı) gibi sık ve deliryum, demans (bunama) gibi daha ender eşhastalanım durumları açısından değerlendirilmesi gerektiği önerisinde bulunuyor.
Dr. Grassi, psikiyatristler kanser hastalarında anksiyete (kaygı), depresyon ve diğer psikolojik durumlar ortaya çıktığında sadece psikiyatrik ilaç yazmakla kalmalılar, diğer taraftan psikoterapilere de ağırlık vermeliler şeklinde konuşuyor.
Dr. Riba ise “Sigara tiryakileri ve ağır alkol kullanıcıları kafa ve boyun kanserine yakalandıklarında, bazen aileleri tarafından kanser oldukları için suçlanmaktalar. Böyle durumlarda psikiyatrist hastayla suçluluk duygusunu yenmesi ve aile bireyleri ile daha anlayışlı olmaları konusunda işbirliği yapabilir. Yaklaşmakta olan son ile baş edebilmek gerçekten zor, ancak herkesin iyileşmeye ihtiyacı var” diye açıklama yaptı.
Michigan Eyaleti Üniversitesi psikiyatristlerinden olup, yakalandığı mide kanseriyle savaş veren Dr. Randy Hillard “kanser hastalarının ömürleri uzadıkça, ölüm ve ölüm süreci üzerinde Elizabeth Kubler-Ross’un tarif ettiği (yas) süreçlerinden yola çıkarak düşünmek asla yeterli olmamakta. Mevcut etkili tedaviler ve ufukta görünen yeni tedavi yöntemlerini dikkate alınca, eşlik eden daha uzun süreli ortalama yaşam süreleri söz konusuyken, ölüm süreci hasta ve aileleri için daha döngüsel ve karmaşık bir yapı getiriyor. Dolayısıyla, psikiyatristlerin kanser hastaları için yapabilecekleri en önemli şey “kanserden ölüyorum” hissinden “kanserle yaşamaktayım” düşüncesine geçişi sağlayabilmek olmalı” şeklinde düşüncelerini ifade etti.
Bizi takip edin: