Akıl
Akıl… Zekâ ile ilgili yazımdan sonra akıl ile zekâ arasındaki çizgiyi tam da iyi kavrayamamış olduğumu fark ettim. Yaşadığım bu kaosta Victor Hugo’nun rolünü hemen itiraf etmek isterim. Büyük usta hep zekâyı yüceltmiş, akıldan hiç bahsetmemişti Sefiller romanında… Oysa düşündükçe, mesela olay ve olgular arasındaki ilişkilerden tüm insanoğlu için yararlı olabilecek evrensel sonuçlar çıkartmak zekânın değil aklın işidir diyorum. E=mc2’yi keşfetmek zekâ işidir ama oradan atom bombası yapıp insanlığın üzerine atmanın akıl işi olmadığı açıktır. Bir başka açıdan bakarsak akıl nedenselliği yakalamaya çalışan ruhsal sistemdir diyebiliyorum. Neden varız? Sorusu zekânın değil aklın işidir. Marksist için ana nedenselliği kavramak sınıfsal bilince ulaşmak olabilir, bir başkası için nedenselliğin aslı Allah’la ilgilidir. Sonuçta, nedenselliği yakalama arzusu büyük resmi görmeye yarar. Yani sınıf savaşını der bir Marksist, Allah’a inanan birisi ise büyük resimde Rabbini görür. Buna akl-ı külliye derler. Bir başka deyişle, akıl evrimsel bakışla sınıf savaşını kavramak için vardır… Veya inançlı iseniz Allah’ı kavramak için yaratılmış ve insana hediye edilmiştir. Bu noktada bir öykü aklıma geldi. Ülkenin birinde devrim yapılır, komite konseyi karşı devrimci gruplardan birer kişiyi ibret-i alem için giyotine mahkum eder. Önce rahip alınır. Cellat ipi keser ama tam bir-kaç milimetre kala giyotin duruverir. Durum izleyiciler tarafından heyecan ve korkuyla karşılanır. Rahip, Tanrının sevgili kuludur… Serbest bırakılır. Aynı şey doktor için de yaşanır Yaptığı iyilikler nedeniyle Tanrı tarafından korunmuştur. Nihayet sıra mühendise gelir. Adam gözleri giyotine dönük olduğu halde bağırır: “sebep açık!” der, “Cıvata gevşek! Görebiliyorum!” Adam, zekidir ama aklı hakkında şüpheler uyanır. Demek akıl zekânın nasıl kullanılacağını gösteren şeydir de diyebiliriz… Her zaman iyidir akıl, iyiliği arar… Kur’an’da Allah katında çok değerli bir insan ile bir başkası arasında geçen diyalogdan söz edildiğini hatırlıyorum. Hikmet sahibi kişi “…benim izimden gitmek sana zor gelir!” der, diğeri ısrar edince ama ben bir çocuğu öldürdüm diye ekler. Adam şaşırır “Nasıl olur?” diye sorar. “Çünkü eğer o çocuk yaşasaydı büyük felaketlere neden olacaktı!” anlamında bir cevap verir. Sizin anlayacağınız hani Hitler daha küçükken yol açacağı facia bilinseydi ne yapsak iyiydi diye akıldan geçmiyor. Akıldan yani… Yani akıl kötü gibi görünen şey yapsa bile iyilik hedeflidir. Oysa zekânın böyle bir kaygısı yoktur… Tüm bunların ışığında “Seri katil mutlaka akılsız ama çok zeki olabilir!” diyebiliyorum. Yine herhangi bir felsefe hocası iyi bilir ki, çok zeki olduğu halde en basit felsefi akıl yürütmelerde başarı gösteremeyen çok ama çok öğrenci vardır… Ez-cümle zekâ ölçülebilen bir şey iken aklı ölçmek mümkün değil diyorum… Son olarak bir saptamamı dile getirmek isterim. Hugo üstadın zıddına Kuran aklı yüceltmiş en az elli yerde “size akıl verdim!” derken zekânın “z” sinden söz etmemiştir. Katkılarınızın değeri büyük olacaktır diyerek yazıya şimdilik son vermek istiyorum… Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum. Felsefenin bu temel sorunu hakkında zihnen hepimizin çok daha fazla gelişmeyi arzu ettiğimizi biliyorum…
Bizi takip edin: