Damgalamak, ötekileştirmek
Damgalamak, ötekileştirmek… Stigmatizasyon olarak da bilinen damgalama insanoğlunun birbiri için ürettiği en tehlikeli tuzaktır. Diğerleri sosyal, ekonomik, hukuksal vs. imkânlardan hiç yararlanmasın, hatta mümkünse yaşarken ölsünler, cehennemi dünyada görsünler!” mantığı hâkimdir. Malum psikiyatrik hastaların en sık maruz kaldığı haldir… Deli damgası işte…
Yanlış hatırlamıyorsam yıl 1997 idi. Kendisi de bir şekilde damgalanmış ve o damga ile yıllar boyu acı çekip nihayet Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, Tural İtil Hoca Türkiye’yi bir ziyarette bulunur. Bana “Keşke şu damgalama işi ile ilgilenseydin!” Der. Nice Türk bilim adamına katkısı olmuş, elektrofizyoloji alanında bir dünya liderinin önerisine kulak kapatamazdım. Yaklaşık bin kişi üzerinde, stigma konusunda ün yapmış o araştırmayı tamamladım. Birçok sonuç elde ettim. Hatta sonuçlardan birisi Wikipedia’da kendine yer buldu. (“Narcissism” stigma ilişkisine dair bulgudur o…)
Öyle bir tuzaktır ki damgalanmak, bırakın damgalayanla mücadele etmeyi söz söyleyemezsiniz. Zira en ufak bir hamlede bu kez siz damgalayan konumuna düşersiniz. Buyurun size satranç oyuncularının iyi bildiği ne yaparsan yap kaybedersin pozisyonu…
Önce kimler damgalar? Bir bakalım. Erkekler kadınlardan daha fazla damgalar, narsisist, kendini seven insanlar daha fazla damgalar, korkaklar daha fazla damgalar, cahiller daha fazla damgalar vs.
Peki, kimler damgalanır? Psikiyatrik sorunlar başta olmak üzere herhangi bir sağlık sorunu olanlar, damgalayanın menfaatlerine ters düşenler, ekonomiye katkı sağlayamayanlar, başkaldıranlar, kendi doğrularını ısrarla savunan çoğu kişilik sahibi insanlar gibi çok geniş bir yelpazede yer alır damgalananlar.
Peki, kimler damgalamazlar? Tek kelimeyle olgun olanlar; iyilik seven, insanoğlunu yücelten, sabırlı, enteresan şekilde espri zekâsı yüksek olanların işi olmaz damgalamakla. Kökende sosyolojik bir fenomendir stigma. Kim bilir çıkış noktası bir şekilde toplumu korumayı, adalete destek olmayı hedeflemiştir.
Günümüzde adaletin sağlam temellere oturtulduğu ülkelerde damgalama meselesi açıkça anayasal bir tehdit olarak algılandığına göre bu tespit haklı olsa gerekir. O ülkelerde insan belirli yaşa geldi diye emekli bile edilemez. Zira kişiyi yaşlı diye damgalamak olur ki, suçtur.
Peki, hasbelkader damgalanmış kişinin yapabileceği hiç bir şey yok mudur? Vardır elbette… Toplumla dirsek temasını korumak, işine gücüne aynen devam etmek, hakkını hukukunu iyi bilmek, aile başta olmak üzere sosyal destek sistemini harekete geçirmek ve en önemlisi damgalanmış olduğunu kabul etmektir. Ama bu sineye çekmek anlamına gelmemelidir.
Değil mi ki inanmayan için bu cihanda, inanan için iki cihanda eşit şartlarda hesap vermektir dileğimiz, bu damgalama da neyin nesi? Belki de en büyük günahlardan bir tanesi… Ne Hz. Musa’ya, ne Hz. İsa’ya, ne Hz. Muhammed’e, Tanrı bu yetkiyi sadece kendine tahsis etmiş olsa gerekir. Tüm insanlığa “Anlaşmazlığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmü ben vereceğim.” şeklinde uyarıda bulunur. Sanıyorum bu yaklaşımın etkisiyle olsa gerek, Mevlana “…kim olursan ol gel” der ve gönülleri fetheder.
Düşünüyorum da, damgalayanlar, gönüller sultanı olmanın keyfini, keyif te laf mı, vecdini yaşayamayacak olanladır diyorum. Ötekileştirmenin olmadığı bir dünya diliyorum.
Bizi takip edin: