Trafik, şiddet ve ben
Trafik, şiddet ve ben… Geçenlerde İstanbul’da, Cendere caddesinde trafiğin yoğun olduğu bir saatte ilerliyordum. Arabada yalnızdım. Müzik açıktı. Her zamanki gibi bir günün yorgun bir akşamındaydım Düşüncelere dalmış giderken, arkamdaki arabanın canhıraş bir şekilde selektör yaptığını kornaya bastığını ve bunları sürekli tekrarladığını fark ettim. Nedenini anlamamıştım ve hiç bir zaman anlamayacaktım. Yol vermek istedim ama mümkün değildi. Trafik engelliyordu. Fakat araç sahibinin davranışı artık taciz derecesindeydi. Anlamıştım. Bela kapıyı çalmıştı. Her zamanki gibi “geliyorum!” demeden…
Son duamı ettim ve kaderime razı bir şekilde ilerlemeyi sürdürdüm. Bir kaç metre sonra dönemeç bitmiş trafik rahatlamıştı ki araç birden beni solladı, flaşörleri yaktı, önüme geçti ve dört, beş metre ilerde, yolun ortasında durdu. Benim araç sollayıp kaçmama izin vermeyecek kadar büyüktü. Zaten kaçsam da bir süre sonra trafiğe yenden takılacak ve yakalanacaktım. Ben de durdum. Vitesi parka aldım ve beklemeye başladım. İzbe bir noktadaydık. Araçtan otuzlu yaşlarda, bir atmış beş-yetmiş boylarında zayıf bir delikanlı bir hışımla indi ve bana doğru koşar adımlarla geldi. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Sözlerinden bir şey anlamak mümkün değildi. Doğrudan oturduğum koltuğun kapısına yöneldi ve kapı koluna asıldı. Kapılar kilitliydi. Camlar kapalı… Baktı kapı açılmıyor, camı yumruklamaya başladı. Sürekli bağırıyor ve küfür ediyordu. Ben ise yüzüne bile bakmıyor, göz göze gelmemeye azami dikkat sarf ederek sadece ileriye bakıyor ve olabildiğince soğukkanlı bir tavırla öylece bekliyordum. Bir dakikadan daha kısa bir süre içinde aniden durdu. Arabanın sol dikiz aynasına arkadan son bir defa yumruk attı ve gitti. Sonra o önde ben arkasında yola devam ettik. Sanki hiçbir şey olmamış gibiydi. İki yüz metre ilerde sola dönmek üzere durdu. Ben ise sağından geçip gittim ve gecenin karanlığında olay sona erdi.
O sırada aklıma genç bir kadın hastam geldi. Sevgilisiyle Bağdat Caddesinde benzeri bir olay nedeniyle çıkan kavga sonucunda genç adam öldürülmüştü. Adam mezarda, katil cezaevinde, hastam ise Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı ile benim karşımdaydı.
Sonra bir diğer olayda da büyük bir otelin sahibinin şoförünün yine aynı sebeple güpegündüz otomatik silahla tarandığını ve öldürüldüğün hatırladım.
Anıların etkisiyle mi? Psikiyatri bilmenin katkısıyla mı? Yoksa kişisel deneyimlerimle mi? bilmiyorum tuttuğum yol kısaca adama “Sen beni anlamazsın, ben de seni, sen yoluna git ben yoluma!” dercesine biraz da onu yok sayarak davranmak şeklinde olmuştu. Kimisine göre korkağın tekiydim, kimisine göre kendime duyduğum saygı ne olacaktı, ama ben öyle davrandım. Benzeri bir olay olsa yine aynı davranırdım.
Peki, siz olsanız ne yapardınız?
Bizi takip edin: