Anlamanın Yolu
Her şeyi anında anlamak mümkün müdür?! Değil mi ki, iki sıradan satranç oyuncusunun hamlelerini anlamak bile çoğu zaman zordur, hele bir de usta iseler neredeyse imkânsız… Vezir fedasına dek uzanan, görünürde acımasızlıklar, aptallıklar… Soruyorum; peki, yüce yaratanımızın ne düşündüğünü anında çözmek mümkün müdür? Çocuk yaşta ölenler, hastalananlar, tecavüze uğrayanlar daha neler neler… Umulmadık kurtuluşlar, çaresiz denen dertlerden sıyrılışlar…
“Ya bilim denen şey!” der gibisiniz… Cevabım o ki “Evet var, lakin avuçlarınızın arasından akıp giden o bilimsel yasalara da bir bakın…” Dünün “mutlak”ları bugünün dogmaları değil mi? Hangi yasadır ki değişmez, bilimsel değildir o halde! Denmez mi? İnsan zihninin alamayacağı bir aşkın güç vardır. Elbette yaptığı her şeyin hikmetine dair irili ufaklı ipuçları verir. Son çözümlemede onu ancak gönlü zengin olanlar kavramaya yaklaşmaktadır. Zekânın, aklın sınırları ise zorlanmaktadır. Demem o ki akıl yoluyla bilimsel yöntemlerle ama o yöntemlere tapmadan ve aşırı abartmadan bulunacak şeyler vardır. Ama sıcak bir yürek olmadan gerçeklerden epey bir uzak kalınmaktadır.
Ah, her şeyi bildiğini sandığımız o dâhiler… Kaderin hikmetini nereden bilsinler. Çok dehalar gördü insanoğlu, gözlerini hırs bürümüş, ölümsüzlüğe ulaşmayı ölümlü kâinatta hedef almıştılar… Akıllarını yitirmiş ve sonunda kaçınılmaz mezarlarına uzanmıştılar.
Ama nice erenler vardır ki, Sadi Babalar, Hacı Bektaşlar, Mevlanalar yüceliğinde, yüreklerini akıllarıyla harmanlamıştılar da, olan bitene kâh üzülüp gözyaşları akıtmış kâh sevinçten kahkaha atmıştılar… “Bu da geçer ya hu!” deyip te, bir hiç ama aynı zamanda çok şey olduklarını anlamıştılar. Boyun eğmiş, saygı duymuştular, sevmiş, sevilmiş ve korkmuştular.
Dönüp işlediğim büyük yanlışlara, günahlara bakıyorum da, anlam vermekte zorlandığım onca davranış bozukluklarına… Af dilemekten öte bir şey yapamadığım onca olaya… Zaman zaman anlar gibi oluyorum nelerin hangi patolojiden, hangi mevcut açmazdan ya da hangi geçmiş yaşantıdan kaynaklandıklarına. Bir de bakıyorum ki bazen her şey bitti derken çıktığım aydınlıklara.. Şaşırıyorum ucundan kıyısından anlar gibi olduğum o kurulmuş denklemleri anladığım zamanlara,
Ne hoş bir hayattır ki, her şeyi bir oyun seyreder gibi yaşamak. Anlamaya çalışmak. Zaman zaman anlar gibi olmanın keyfini çıkarmak. Ama o yüce varlığın karşısında tevazuyu elden bırakmamak… En sonunda her şeyin güzel olacağına inanmak.
Defalarca vurguladığım gibi bu hayatın bir oyun bir eğlence olduğunu bilmek…
Nihayet, çocuklar gibi şen gelmek ve neşeyle gitmek…
Bizi takip edin: