Nasıl Bir Aile? Psikolojik Bir Analiz
Aile hayatlarını sorgulamak üzere muayenehaneye gelen o kadar çok çift var ki!… Bu güne dek onları “ben çift terapisinden anlamam!” diyerek konuyla yakından ilgilendiğini duyuran meslektaşlara ve psikolog dostlara yönlendirmişimdir. Ancak bugünden itibaren durum biraz değişecek galiba. Neden mi? Birçoğunuzun zaten bildiğine inandığım, çok basit bir formül keşfettim de ondan… Çocuklar gibiyim. Sevinçli.
Sağlıklı, sağlıksız birçok aile tanıdım. Konuyla ilgili çok sayıda makale ve kitap okudum. Ez cümlesini sizlerle paylaşmaya karar verdim. Daha doğrusu sizlerle beraber yüksek sesle düşünmeye niyet ettim.
Malum, aile, yapısal olarak genellikle üç partiden oluşur. Kadın, erkek ve çocuklar. Ancak bu genelleme tabi ki farklı formüller nedeniyle evrensel değildir.
Bir kere feodal ailelerde çekirdek aile kavramı buhar olup uçar. Öyle bir aileye giren gelinler ve/veya damatlar hiç alışık olmadıkları bir yapıda yeni bir düzen kurmak üzere yıllar sürecek çabayı göze almak zorundadır. Örneğin İzmirli bir damadın, Ağrılı bir gelinin ailesiyle harmanlanması gerçekten zaman ve sabır isteyecektir.
Öte yandan feodal olmasa da bazı aileler teyzeler, halalar, dayılar, amcalar, nineler, dedeler ve diğer akrabaların epey bir içinde olduğu ama çekirdek aile görüntüsü taşırlar.
Bu ve benzeri farklı sosyo-kültürel nitelikler öncelikle karşılıklı saygı ve sabrı zorunlu kılmaktadır. “Bak benim ailemdeki sıcaklık seninkinde yok” diyen bir Mardinli feodal aileden gelme delikanlı ile “köylüsün işte, köylü, ne olacak” diyen Ankaralı bir kadının olayı sabote etmekte üstlerine yoktur vesselam…
Peki, sorun çözümsüz mü? Eğer taraflarda azıcık zekâ varsa karşılıklı adaptasyon yoluyla tabi ki çözümlü. Ancak hedef “hem o, hem de öbürü” olunca işler karışıyor. Oysa “ne o, ne de öbürü” diyenler daha mutlu oluyor. İpin ucunu topluma ve/veya karşılıklı ailelere bırakınca birçok kişisel değer kayboluyor. Taraflar kendisi olmaktan çıkıyor, çocuklar bir acayip hal alıyor. Kaybolan en önemli değer özgürlük oluyor.
Demek öncelikle kişisel değerler korunmalı ve özgürlük ön plana alınmalı. Mümkün olduğu kadar kendine özgü, eski ifadeyle, nev-i şahsına münhasır, yere ve zamana uyumlu özel ve eşsiz bir aile yaratmalı…
Bazen çok farklı kültürlerden insanların o meşakkatli yolculuğa neden çıktıklarını aralarında hatırlamaları tavsiye olunur.
Burada yine bir genelleme yapacağım, erkekler güçlerini teslim eden ve bunu hissettiren kadınlardan hoşlanıyor. Kadınlar ise tercih edilmekten ve sevilmekten. Oyun bu iki basit faktörle başlıyor. Peki çocuklar? Onların ana beklentisi takdir edilmek. Bir küçük “aferin” yetiyor.
Tabi bu talepler her parti için geçerli. Ben taleplerin ağırlığına göre bir sıralama yaptım.
Kocasına güç atfeden ve bunu ifade eden bir kadın ne kaybeder kuzum? Yani, ben de varım demenin yolu erkeğine her alanda üstün olmaktan mı geçiyor ki? Ya da karısına sınırsız sevgi göstermek ve onu tercih edip bağlanmak, aldatmamak erkek için neden zor olsun ki? Ana babalarının gözüne girmekten başka amaçları olmayan çocuklarımızdan basit bir takdiri esirgerken onları oyuncaklara boğmanın yararsızlığı ne de çaresiz bir durum değil mi?
Burada ölçü çok önemli tabi ki. Yeterince iyi eş ve çocuk olmak lazım. Süper olmak değil!!
Yani hiç bir kadına her akşam eşinin ayağını yıkamasını teklif etmiyorum. Ama ya da, “helal be koçum kim tutar seni!” tarzında en yapayından bir gaz vermeyi de önermiyorum. Ama tuttuğu bir işte, başardığı bir konuda hayranlık ifadesinden neden çekinelim ki? Yoksa şımarmalarından mı korkuyorlar. Ne olmuş biraz şımarsalar. Yıllar boyu analarının şımarttığı erkeklerin kalbine giden yolu tarif ettim vesselam.
Kadınına gösterdiği ilgiyi ve sevgiyi açık eden bir erkek belli ki her zaman kazançlı çıkacaktır. Sıcak bir yuva için bu, hatta kaçınılmaz olmaktadır. Sevgi görmeyen tercih edildiğini hissetmeyen, aldatılan bir kadın solmaya mahkûmdur. Solmuş, mutsuz bir kadından gelecek takdir ve taltif ise değerini yitirecektir. Bu öyle acıklı bir kısır döngüdür ki, en çok çocuklarımızı vurmaktadır. Solgun, mutsuz bir anne ve onun sorumlusu bir baba derecesiz öfke ve nefret doğuracaktır. O duygularla topluma çıkan gençler kim bilir neler yapacaktır.
Öte yandan anaları tarafından gücü elinden alınmış, iğdiş edilmiş bir babanın evlatları nasıl hayata güvenle baksın ki. Onların arkalarında babaları bile yok ki…
Özetle hiç bir erkek ya da kadın eşini şımarttığı için zararlı çıkmayacaktır. Ve hiç bir ebeveyn çocuklarına aferin dediği için çocukları şımarmayacaktır.
Özgür, güçlü, çalışkan, sevgi dolu ve mutlu bir yuva için neler vermeyiz ki değil mi?
İşte bunun için burada anlatılanlar kesin bilgidir yayalım dostlarım.
Şaka bir yana herkese sağlıklı bir aile dilerim.
Sevgiyle kalın…
Bizi takip edin: