Psikiyatri bilim midir? Sanat mıdır?
Psikiyatri bilim midir? Sanat mıdır? Geçenlerde “basit tip şizofreni” tanısı koyduğum genç bir hasta için asistanlarımla ciddi bilimsel tartışma yaşadık. Onlar tanıda benimle hem fikir değildi. Doğrusu ispatlamakta zorlanıyordum. Zira elimde yılların birikimi gözlemlerime dayalı klinik deneyimden başka bir şey yoktu.
Nadir görülen bir hastalıktı. Diğer hiç bir hastalığa benzememesi ve kendine özgü bir takım müphem tanı kriterleri ile karakterize idi. Aramızda uzun tartışmalar bizi psikiyatrinin bilim mi yoksa sanat mı olduğu sorusuna götürdü. Doğrusu zor bir soru idi! Peşinen söylemek isterim ki, bence yüzde ellisi bilim, geri kalanı sanattı.
Objektif ölçütlere dayandığı kadarı ile bilim, eskilerin ifadesiyle “sans klinik” e, yani klinik deneyim ve hasta hakkındaki hissiyata dayandığı kadarı ile de sanattı. Psikiyatri, ancak kısmen ölçülebilir, tartışmaya açık ve değişebilir özelliktedir. İçinde deneysel çalışmalara elbette yer vardır. Tartışmasız, gözlem çok önemli yer tutar.
İlgilendiği konuların, yani insan düşünce, davranış ve duygularının üzerinde mantık yürütmek mümkündür. Ancak ilgilendiği o konular tanım itibariyle yeterince nesnel midir? Tabi ki fiziksel diyebileceğimiz ölçüde değildir.
Çelişkisiz sonuçlara ulaşmak zordur. Dolayısıyla genel kurallar üretmek hayli meşakkatlidir. Bu bir ölçüde objektiflikten uzaklaşmayı getirir, yeterince realist değildir. Yani özneden bir başka ifadeyle hekim ve hastanın özelliklerinden bağımsız sayılamaz. Demek ancak belirli bir ölçüde bilimseldir.
Öte yandan psikiyatri sanattır zira tanı, tedavi ve takipte hekimin ve onun objesi olan hastasının sorunları kavrama ve dile getirmekteki hayal gücü ve yaratıcılığı çok ciddi rol almaktadır. Kişisel deneyimlerime dayanarak şunları söyleyebilirim; birincisi hayvan deneyleri bize insan davranışlarının evrensel niteliği hakkında ancak bir ölçüde ipucu vermektedir. Hele de, düşünce ve duygulara ilişkin model geliştirmenin ne kadar zor olduğunu takdir edersiniz. Mesela, hastalıklara ilişkin incelenen konunun belirli semptomlarına dair modeller geliştirilmektedir. Yani, mesela şizofreni modeli yoktur. Ama şizofreninin katatoni (hareketsizlik, donakalma) semptomuna dair model üretilebilmektedir. Oysa hiç bir semptom bir hastalığın bütününü temsil edemez!
Gözlemlere gelince; elbette her hastalığın hangi özelliklerden müteşekkil olduğunun yıllara dayalı gözlemlere dayanılarak ifade edilmesi bilimselliğin bir göstergesidir. Ancak, tüm dünyada kullanılan, gözleme dayalı tasniflerin ifade bulduğu DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) tanı ölçütlerinde zaman içinde sıkça yaşanan değişmelere bakılırsa orada da sorunlar olduğu anlaşılmaktadır. Psikiyatriyi bilimsel zemine oturtma çabası ise çok da uzun yıllar öncesine dayanmamaktadır. O konuda haklı bir gurumuzu dile getirirsem umarım herhangi bir yaftaya maruz kalmam.
Diyeceğim o ki; olayı bilime dayama konusunda Türkler ve Müslümanlar önde gitmekte idi. Konuyla ilgili olarak, çok uzağa değil Edirne’yi ve orada psikiyatrik hastalar için imar edilmiş olan bimarhaneye bir ziyaret yeter diyeceğim.
Bizi takip edin: