Sınavda başarı ve hoca
Sınavda başarı ve hoca… Küçük bir deney yaptım geçenlerde. Sınav sırasında Tıp Fakültesi beşinci sınıf öğrencilerine; “Sizleri tanıyorum!” dedim. Gerçekten de tanıyordum. Her sabah saat 7:45 de derslerine gelirlerdi. Her gün en az bir buçuk-iki saat beraber olurduk. Doğrusu ilgili ve başarılı gençlerdi. “Sizleri tanıyorum ve bu nedenle sınav notunuzu peşinen bildiriyorum… Hepiniz 100 üzerinden 100 aldınız. Şimdi sınava geçebiliriz!” dedim. İnanır mısınız? Her soruyu ya bildiler, ya da bir fikir ileri sürdüler. İş o noktaya geldi ki; doçentlik sınavı sorularına benzer yorum soruları sormakta olduğumu ve onların da tereddütsüz, büyük iyi niyetle müthiş bir performans sergilediklerine tanık oldum. Bir de düz sınav yaptığım, hatta biraz da tehditkâr üslup kullandığım, öğrenciye tepeden bakan tavırlarla sorguladığım halleri hatırladım. Öğrenci performansı açısından fark inanılmaz boyutlardaydı. Hot-zotla geçen sınavlarda, öğrenci bildiğinden ve hatta kendi zekasından şüphe eder hallerde idi. Burada kendi öğrenciliğimden bir anekdot aktarmak isterim. Anatomi sınavı idi. Sert bir hocamız vardı. Rahmetli Orhan Kuran… Vize sınavlarındaki başarıya göre sıralanırdık. En başarısız olanlar ağzıyla kuş tutsa geçemezdi. İşin garibi çok başarılı olanlar da geçmekte zorlanırdı. Neyse, sınav sırasında sıra bana gelmişti. Vize durumum iyiler arasındaydı. Geçme şansım çok yüksekti anlayacağınız. Hiç unutmuyorum meşhur hocalarımızdan Şevket Hoca, nam-ı diğer temporal Şevket hoca, eline bir kemik almış beni, bekliyordu. “Bu kemik nedir?” diye sordu. Alt çene kemiği idi. “Mandibula hocam” dedim. “Bundan vücutta kaç tane var oğlum?” diye sordu. Oldukça sert bir ses tonu vardı. Karşımda Orhan Hoca ve diğer hocalardan oluşmuş bir ekip. Kendimi zavallı bir böcek gibi hissettiğimi hatırlıyorum. “Acaba” diyorum içimden “bir şaşırtmaca mı bu?” Yoksa insanoğlunda iki alt çene olabilir mi? Falan derken, Şevket hoca baktı ki derin-derin düşünmekteyim. “Oğlum bir tane desene” dedi de derin bir oh çektim. Cevap bildiğim gibiydi! Başka soru da sormadan orta verdiler ve sınav sona erdi. Oysaki o sınav için bir yıl boyunca verdiğimiz emek anlatılmaz düzeyde idi. Hani ne sorsalar, hemen bütün arkadaşlar bilecek haldeydik. Gel gelelim, biz kimdik ki, her şeyi bilelim?! Hani hep deriz ya bizim millette algılama sorunu var falan diye, hatta kimileri ileri gider de, zekâmız düşük, noktasına ulaşır. İşte bu deney onlara bir şeyler anlatır Bu arada küçük bir not: Deneyde bizim öğrencilerin gösterdiği performans, Erasmus nedeniyle Almanya’dan vesaire gelen öğrencilerle boy ölçüşecek seviyede idi. Demek mesele, zekâda değil, duyulan güven, gösterilen sevgi ve verilen özgürlükteydi…
Bizi takip edin: