Ümit Tohumları
Sevgili Hocam Prof. Dr. Kemal Arıkan’ın web sayfasında yer alacak olan bu ilk yazıma, kendisine teşekkürlerimi ileterek başlamak istiyorum. Hastalığım nüksettiğinden dolayı, ilk seferinde olduğu gibi süreci rahat ve güçlü geçirebilmek için yine tavsiyelerini almak üzere geçen hafta değerli hocamı ziyaret etmiştim. Kitap yazmakta olduğumu öğrenince yazdıklarımı okumaktan memnuniyet duyacağını söyledi. Ben de henüz taslak aşamasında olmasına rağmen kitabımın giriş bölümünü kendisiyle paylaştım. Okuduğu zaman çok beğendiğini ifade etmesi ve web sayfasında yazılarıma yer vermek istediğini söylemesi beni inanılmaz mutlu etti. Otuz aydır yaşamakta olduğum kanser hastalığı sürecimde de bana inandığı ve güvendiği için kendisine ayrıca sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Hastalığımın henüz başlangıç aşamasında, daha çok da çevremdeki insanların yönlendirmesiyle Kemal Arıkan Hoca’mla iki seans görüşmüştük. Bu görüşmelerin sonucunda değerli hocam, bana verebileceği hiçbir ilaç olmadığını, benim kendi kendime doğru olan yolu bulduğumu ve yaşadığımı, yanlış yaptığım hiçbir şey olmadığını söylemişti. Mantığım doğrultusunda belirlediğim ve kendimi yıpratmadan uyguladığım programın da olumlu olduğunu belirtmişti. Netice itibarıyla ne o zaman ne de daha sonra hiç depresyon ilacı ya da benzer bir ilaç kullanmadım, ihtiyaç da duymadım. Hatta ilk başlarda ruhen kaldıramayacağım düşüncesiyle hocalarım tavsiye ettiği için kullanmayı denediğimde bünyem kabul etmedi, bende ters etki yarattı. Nitekim ilaç kullanmaya ruhum da bedenim de razı gelmedi. Bununla birlikte ruhsal sağlığın bedensel sağlığa yansımasındaki olumlu gelişmeleri yaşamakta zorlanan hastaların, bu süreçte kendi tercihleri doğrultusunda psikolojik destek alarak ilerlemelerinden yanayım.
Ben yaşayan her canlının dünyaya bir misyon yüklenerek geldiğine inanıyorum. Bu inanç doğrultusunda ben de kendi misyonumu amacına en uygun şekilde yönetmek ve yaşamak için çaba gösteriyorum. Hocamızın yazılarıma web sayfasında yer vermek istemesindeki önemli etkenlerden birinin bu olduğu kanaatindeyim. Otuz ay boyunca sorunsuz yaşamış olduğum, tam bitti derken nüksederek yeniden yaşadığım hastalığımın önce ruhum, sonra da bedenim üzerinde yansıyan olumlu dönüşlerinde hocamla yaptığımız o iki seanstaki iletişimimizin de etkisi olduğunu düşünüyorum.
GBM (glioblastoma) hastası olarak yaşadığım ruhsal ve bedensel süreçler sonucunda, başlangıçta birkaç ay olarak öngörülen yaşam süremi otuz aya taşıyabilmeme katkı sağlayan etkenler arasında, birbirinden değerli hocalarım, tabii ki ilk sırada yer alıyor. Ardından da önümüzdeki günlerde zaman zaman buradaki yazılarımla paylaşmak istediğim programlı ve istikrarlı bir hayat sürmüş olmam geliyor. Bununla birlikte bu değerli katkıların beni bugünlere taşımasını sağlayan en önemli etken, yaşam arzumun hiç sönmemiş olmasıdır.
Bu kadar agresif karakterli, bu kadar hızlı büyüyen bir beyin tümörüne sahip olduğum halde ameliyattan bugüne kadar geçen süre zarfında tahlillerimin bu kadar iyi çıkmasının, bu hastalık için gerçekten uzun sayılacak bu zaman diliminin bana lütfedilmiş olmasının mutluluğunu yaşıyorum. Bu durum, belki de benim kaderim olarak yazılmış ama kontrollerimi ve çekimlerimi düzenli olarak gerçekleştirmiş olmam çok önemli. Tabii bir de düzenli bir hayat sürdürmemin, düzenli beslenmemin, spor yapmamın, nefes terapisi uygulamamın, hatta kitap okumamın, ama en önemlisi içimdeki güçlü manevi inancın bu kaderin yaşanmasına büyük katkıları olduğundan eminim.
Zaman zaman belirsizlikler, endişeli düşünceler, duygusal boşluklarla da olsa cerrahi müdahale, radyoterapi, kemoterapi, MR çekimleri gibi adım adım ilerlenen bu süreç, iyi bir yaşam programı yapılarak daha olumlu geçebiliyor. Tanıdan sonra sadece birkaç ay olarak belirlenen ömrüme, bugüne kadar, tam otuz aydır bu düşüncelerim doğrultusunda yaşadıklarımla olumlu katkı sağladığımı söyleyebilirim.
Ben gerek yazmakta olduğum kitabım gerekse burada yer alacak yazılarım aracılığıyla yaşadıklarımın yanı sıra duygu ve düşüncelerimin, özellikle kanser hastalarına ümit ışığı olmasını temenni ediyorum. Bu hastalığı kendileri için bir çıkmaz yol gibi görenlerin “Demek ki böyle yaşayanlar da varmış” “Demek ki böyle yaşanabiliyormuş” “Demek ki ümit varmış” “Biz niye böyle yaşamayalım ki?” demelerine vesile olmak istiyorum. Hayata yansıyabilmesi için ümidin insanın yüreğinde olması gerekiyor. Ben, yazılarımı okuyan herkesin yüreğine, “ümit tohumları” ekmek istiyorum. Çünkü ben onlarla beslenerek bugünlere geldim. Bundan sonraki süreçte de aynı tohumlarla yeşereceğime dair kendime söz verdim. Ve bizler bu tohumları burada paylaşarak hep birlikte yarınlara taşıyacağız.
Bizi takip edin: