Yas tutanların üçte birinden fazlasında uzun süreli yas bozukluğu olabilir
Journal of Affective Disorders’da yapılan bir araştırmaya göre, yas tutan kişilerin üçte birinden fazlası uzun süreli yas bozukluğu için DSM-5 kriterlerini karşılamaktadır. Yine de sonuçlar, yas tutan kişilerin çoğunun, ne kadar süredir yas tuttuklarına bakılmaksızın, yaslarının kayba karşı normal bir tepki olduğunu düşündüklerini göstermektedir.
Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Kara Thieleman ve meslektaşları, “Katılımcıların yaslarının normalliğine ilişkin görüşleri önyargıya tabi olsa da diğer tüm öz değerlendirme alanlarında olduğu gibi, yaslı bireylerin kendi yas deneyimlerini nasıl gördüklerini bilmek faydalıdır” diye yazmıştır.
Ortalama 10 yıllık yas süreci
Araştırmacılar, uzun süreli yas bozukluğu için DSM-5 kriterlerini karşılayan hastaları belirlemek için geliştirilen bir ölçeği (PG-13-R) kullanarak 1.137 yaslı yetişkinle anket yapmıştır. PG-13-R, bireyin yas yaşayıp yaşamadığını, kaybın üzerinden kaç ay geçtiğini ve yas belirtilerinin bireyin işlevselliğinde bozulmaya neden olup olmadığını sormaktadır. Örneğin, “Ölen kişiyi özlediğinizi ya da ona hasret duyduğunuzu hissediyor musunuz?” sorusu sorulmaktadır. Katılımcılardan ayrıca her bir PG-13-R maddesinin ne kadar normal bir yanıt olduğunu düşündüklerini derecelendirmeleri istenmiştir. Örneğin, “Bu kişiyi özlemenizin normal olduğunu düşünüyor musunuz?” diye sorulmuştur. Kayıptan bu yana geçen ortalama süre 10,6 yıldır.
Yaslı ebeveynler birinci sırada
Genel olarak, katılımcıların %34,3’ü uzun süreli yas bozukluğu tanısı kriterlerini karşılamış ve %37,6’sı yaslarının işlevselliklerini bozduğunu bildirmiştir. Araştırmacılar, katılımcıların ölen kişilerle olan ilişkilerine göre uzun süreli yas bozukluğu oranlarını analiz ettiklerinde, yaslı ebeveynlerin %41,6 ile en yüksek uzun süreli yas bozukluğu oranına sahip olduğunu, bunu %33,7 ile yaslı eşlerin/partnerlerin ve %29,4 ile kardeşlerin izlediğini bulmuşlardır. Ölüm nedenine göre, aşırı dozdan ölenler %59,1 ile en yüksek orana sahipken, bunu %46 ile cinayet/intihar ve %36 ile kaza sonucu ölenler takip etmektedir.
Katılımcıların neredeyse tamamı -%98,1- kayıplarına verdikleri genel duygusal tepkilerin normal ve anlaşılabilir olduğunu kabul etmiş ve %12’den daha azı uzun süreli yas bozukluğu teşhisinin kendilerine yardımcı olacağını bildirmiştir. Ayrıca, çocuğunu kaybedenlerin %59,9’u, eşini veya partnerini kaybedenlerin %63,6’sı, ebeveynini kaybedenlerin %42,5’i, kardeşini kaybedenlerin %33,3’ü, arkadaşını kaybedenlerin %58,5’i ve başka bir kategoride birini kaybedenlerin %51,9’u uzun süreli yas bozukluğu tanısının “çok yararsız” olacağını bildirmiştir.
Thieleman ve meslektaşları, “Özetle, yas tutmuş alt gruplar arasında yasın yoğunluğu, süresi ve gidişatına ilişkin normlardaki farklılıklar, yasın ne zaman bir bozukluk teşkil edebileceğinin nasıl belirleneceği sorusunu karmaşık hale getirmektedir” diye yazmıştır. “Daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmakla birlikte semptomların normal yas mı yoksa potansiyel bir bozukluk mu olduğunu belirlerken kaybın meydana geldiği bağlamı göz önünde bulundurmak faydalı olabilir.” açıklamasında bulundu.
KAYNAKÇA:
– Psychiatric News Alert (21.07.2023). More Than One-Third of Bereaved May Have Prolonged Grief Disorder.
– Thieleman, K., Cacciatore, J., & Frances, A. (2023). Rates of Prolonged Grief Disorder: Considering relationship to the person who died and cause of death. Journal of Affective Disorders.
Bizi takip edin: