Sigara günleri ve bir polisimizin dost sıcaklığı

Yaklaşık yirmi yıl öncesine dönmek istiyorum. Yedi yaşında, izmarit içerek ve bulabildiğimizde, amcamın oğlu ile paket dolusu kaçak sigara içerek başladığım, sonraları günde üç paketlere tırmandığım günlere…
Nefes alamadığım, öksürmekten bitap düştüğüm haller…
Etraftan, ama herkesten, sürekli uyarıldığım zamanlar.
Hatta bir defasında Kaliforniya’da bir otelin hemen dışında, içerde içmek yasak olduğundan kapı önünde sigara tüttürdüğüm sırada bir evsiz adam gelmişti. Öfkeyle “Ağzını kapasana be adam! Etrafa mikrop saçmaya utanmıyor musun?” diye sıkıca uyarmıştı da üzerinden pireler uçuştuğunu, sakalından sızanları falan şaşkın donakalmış bakışlarımdan anlayıverip karşılıklı gülüşmüşlüğümüz vardı. Sonraki günlerde arkadaş olmuştuk muhteremle.
Uçaklarda, toplu yerlerde, evde, işte, televizyon canlı yayınlarında ve daha her yerde uyarılar, uyarılar…
Aslında işin şakası kalmamıştı. Öksürürken ani göz kararmaları falan baş gösteriyordu. Evde huzur fena halde kaçmıştı. İki çocuğum ve eşim ağlıyorlardı artık, “zıkkımı” bırakayım diye.
İşte o günlerden biriydi. Beşiktaş’ta trafiğin en yoğun olduğu bir noktada ve zamanda, tam yaya geçidine yarım metre kalmıştı ki, aniden bir öksürük tuttuğunu hatırlamaktan öteye bir şey kalmamıştı zihnimde. Dünyam kararacaktı. Ve zayıf, orta boylu bir trafik polisinin müşfik, yargılamayan, anlayışlı ve hatta sevecen bakışlarına uyanacaktım.
Sonradan farkına varmıştım ki, ön sol teker, kaldırımı adeta parçalarcasına patinaj yapmış, lastik yırtılmış, her yeri lastik yanığı kokusu sarmıştı. Onlarca yayanın olduğu yerde kesinlikle Allah o kaldırım vasıtasıyla herkesi korumuştu.
Ben arabanın içinde baygın yatarken, trafik polisimiz sessizce ön tekeri sökmüş, yedek lastiği takmış ve kendime gelmemi beklemişti. Aramızda tek kelime geçmemişti. Sadece o dost sıcaklığını veren bakışları hariç hiçbir iletişimiz olmamıştı.
Sonra ne mi olacaktı? Ben birkaç yıl daha sigaraya aynı hızla devam edecektim. Ama bir gün canıma tak edecek ve Kitaba el basıp sigarayı bırakacaktım.
On üç-on dört yıl önce ettiğim yeminden saniyeler sonra onca yılın bağımlılığı bıçak gibi kesilecekti. Mucize değildi ama bir unutulmaz hayata geri dönüştü.
İlk zamanlarda, geriye kalan elli kilo fazlalık tek büyük derdimdi. Ve tabi neticede ortaya çıkan şeker ve hipertansiyon… Onlar da tıbbi yollarla ve çok sevgili metabolizma uzmanları, Kubilay Karşıdağ, Ertuğrul Taşan ve de tüp mide operasyonumu yapan saygıdeğer İsmail Hamzaoğlu dostlarımın desteği ile yoluna girdi Allah’a şükür. Buradan kendilerine minnetlerimi duyurmak isterim.
Şimdi o elli kilodan kurtulmuş, şeker hatırı sayılır seviyede normale dönmüş, tansiyon sorunu yok ve en güzeli aldığım nefesin tadını tüm hücrelerimde hisseder haldeyim. Ailemle ve tüm sevenlerimle aramda sigara hüznü yerini, yeniden bir yaşama sevincine adeta bir yeni taze bahara terk etmiş vaziyette ve mutluyum…
O yıllardan geriye kalan, sigara bağlantılı daha pek çok acı ve bazen trajikomik anılarım oldu yazdığım gibi.
O anıların içinde içimi ısıtan, sadece, o, adını bilmediğim yurdum insanı polisimizin bakışları ve sevgi dolu, beni utanca ve korkuya boğmayan, eleştiriden uzak, toz toprak içinde kalmış elleridir!
Bizi takip edin: