Ahlaki kaygılar ve obsesif düşünceler

Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), halk arasında genellikle temizlik, simetri veya düzen takıntısı ile özdeşleştirilse de bu bozukluk çok daha karmaşık bir iç dünyayı kapsamaktadır.
Özellikle “zararlı biri olma” ya da “ahlaken kötü biri olma” korkusu, birçok OKB vakasında temel bir tema olarak öne çıkmaktadır. Bu tür düşüncelerle başa çıkmaya çalışan bireyler, yalnızca davranışsal düzeyde değil, varoluşsal düzeyde de yoğun kaygı yaşamaktadırlar. Günümüzde yapılan klinik ve bilişsel çalışmalar, bu korkuların OKB’nin bilişsel çerçevesinde nasıl yer edindiğini ve bozukluğun seyrini nasıl etkilediğini giderek daha net şekilde ortaya koymaktadır.
“Kötü biri olma” korkusu: Ahlaki obsesyonların dinamiği
OKB’de bireyin zihinsel süreçleri, düşünceyle eylemi birbirine karıştırma eğilimine sahiptir. “Düşündüysem, yapabilirim” biçiminde özetlenebilecek bu bilişsel çarpıtma, istemsiz düşüncelerin potansiyel tehlike olarak algılanmasına yol açar. Örneğin bir kişi, “bir yakınıma zarar verebilirim” düşüncesinin zihninden geçmesini, gerçekten tehlikeli bir birey olmasının işareti olarak yorumlayabilir. Bu durum, düşüncenin varlığı ile eylemin gerçekleşmesi arasında nedensel bir ilişki kurulmasına neden olur. Oysa yapılan araştırmalar, bu tür düşüncelerin çoğunlukla evrensel, geçici ve otomatik olduğunu; herkesin zihninden zaman zaman benzer düşüncelerin geçtiğini göstermektedir.
Ahlaki içerikli obsesyonlar, kişinin kendi değer sistemine ters düşen düşünceleri abartılı biçimde tehdit olarak algılamasıyla karakterizedir. Cinsellik, din, şiddet veya çocuklarla ilgili tabu konular, sıklıkla bu tür obsesyonların merkezinde yer alır. Birey, bu düşünceler nedeniyle suçluluk duyar, kendinden utanır ve bu zihinsel içeriklerin varlığını bile bir “ahlaki yetersizlik” göstergesi olarak yorumlar. Bu durum bireyi tekrar eden sorgulamalara, dua etmeye, kendini test etmeye veya çevresinden güvence (reassurance) istemeye iter.
Zihinsel obsesyonlara eşlik eden kompulsiyonlar çoğunlukla görünmezdir. Birey, dışarıdan bakıldığında sıradan görünse de, zihninde sürekli bir onaylama ve düzeltme süreci yaşar. Bu zihinsel kompulsiyonlar, kısa vadede rahatlama sağlasa da uzun vadede obsesyonların kalıcılığını artırır. Araştırmalar, bu döngünün kırılmasının ancak düşünceleri bastırmak yerine onları yargılamadan fark etmeye çalışmakla mümkün olabileceğini göstermektedir.
Belirsizlikle baş etme güçlüğü
Belirsizlikle baş etme güçlüğü de bu klinik tablonun temel yapı taşlarından biridir. “Ya gerçekten böyle biriysem?” sorusu, kişiyi içsel bir sorgulama krizine sürükler. Belirsizliğe tahammülsüzlük, bireyin zihinsel güvenlik arayışını artırır ve kompulsif davranışları pekiştirir. Bu döngü, zamanla yalnızca düşünce içeriğine değil, bireyin kendi kimliğine dair şüphe duymasına neden olur.
Ne yapılabilir?
Bu noktada tedavi yaklaşımları arasında en etkili yöntemlerden biri olan “Maruz Bırakma ve Tepki Önleme” (ERP) yöntemi devreye girer. Bu terapötik yaklaşımda, kişiye tehdit olarak algıladığı düşüncelere maruz kalması ancak bunlara tepki vermemesi öğretilir. Amaç, bireyin düşüncelerle savaşmayı bırakıp, onların zihinsel birer olay olduğunu kabullenmesini sağlamaktır. Aynı zamanda metakognitif terapi gibi diğer yaklaşımlar da, bireyin düşünceye yüklediği anlamı sorgulamasına yardımcı olur. Bu tür terapiler, “düşünce = gerçek” inancını zayıflatmayı ve zihinsel esnekliği artırmayı hedefler.
Toplumun rolü ve stigmatizasyon
Toplumsal etkenler de bu klinik görünümü etkileyebilmektedir. Ahlaki içerikli obsesyonlar genellikle utanç verici bulunduğu için gizlenir. Birey, yanlış anlaşılma korkusuyla düşüncelerini paylaşmaktan kaçınabilir. Bu durum, tanı ve tedavi sürecinin gecikmesine yol açar. Oysa yapılan çalışmalar, bu düşüncelerin yalnızca istemsiz değil, aynı zamanda kişinin değerleriyle çeliştiği için rahatsız edici olduğunu da ortaya koymaktadır. Başka bir deyişle, birey “kötü biri” olduğu için değil, iyi biri olmaya çalıştığı için bu kadar acı çeker.
Sonuç olarak, OKB yalnızca bir davranış bozukluğu değil, aynı zamanda derin bir zihinsel anlamlandırma sorunudur. Zararlı olma korkusu, zihnin düşünceyi gerçeklik olarak yorumlama eğilimiyle birleştiğinde hem bireyin yaşam kalitesini hem de benlik algısını ciddi biçimde zedeler. Ancak bu düşüncelerin geçici, rastlantısal ve çoğu zaman evrensel olduğu bilgisiyle yola çıkmak, tedavi sürecinde güçlü bir zemin oluşturur. Zihinsel temizlik arayışı, tıpkı fiziksel temizlik gibi, durmaksızın sürdürüldüğünde kişinin hayatını kuşatır. Oysa düşünceleri olduğu gibi kabul etmek ve onları yönetmeye çalışmamak, bu kısır döngüyü kırmanın ilk adımıdır.
KAYNAKÇA:
– Abramowitz, J. S., McKay, D., & Taylor, S. (Eds.). (2011). Obsessive-compulsive disorder: Subtypes and spectrum conditions. Elsevier.
– Purdon, C. (2021). Obsessive-compulsive disorder.
– Rachman, S., & de Silva, P. (1978). Abnormal and normal obsessions. Behaviour Research and Therapy, 16(4), 233–248.
Bizi takip edin: