Hiçliğin beynimizdeki yeri veya yokluğun algısı

Günlük yaşamımızda, var olmayan şeyleri algılama deneyimini sıkça yaşarız. Örneğin, doğa gözlemi yaparken ağaçların arasında bir kuş aradığınızda, orada bir kuş olmadığını fark edersiniz. Bu tür yoklukları nasıl algıladığımız, nörobilimciler için uzun süredir merak konusu olmuştur.
Aeon’da yayımlanan Benjy Barnett tarafından yazılan bir makale, sıfır kavramının beynimizin yokluğu nasıl algıladığını anlamada kilit bir rol oynayabileceğini tartışmaktadır.
Sıfırın tarihsel yolculuğu
Sıfırın matematiksel bir kavram olarak kabulü, insanlık tarihinde uzun ve zorlu bir süreç olmuştur. Yaklaşık 5.000 yıl önce Mezopotamya’da yaşayan Sümerler, sayı yazımında devrim niteliğinde bir sistem geliştirmişlerdir. Bu sistemle sayıların pozisyonel değere göre yazılması, büyük sayıların kolayca ifade edilmesini sağlamıştır. Ancak, belirli bir basamakta sayı olmadığında ne yapılacağı sorunu ortaya çıkmış ve bu durum, sıfırın doğuşuna zemin hazırlamıştır. Sümerler, bu boşluğu belirtmek için iki sayı arasına çapraz bir kama işareti koymuşlardır.
Sıfırın kabulü, farklı medeniyetlerde değişiklik göstermiştir. Örneğin, Antik Yunan’da sıfır kavramı pek benimsenmemiş ve hatta bazı filozoflar tarafından reddedilmiştir. Aristoteles, “hiçlik” kavramının var olamayacağını savunmuştur. Orta Çağ’da ise Aziz Augustinus, hiçliği şeytanla ilişkilendirmiş ve en büyük kötülük olarak görmüştür.
Peki, beynimiz sıfırı nasıl algılar?
Beynimiz sıfırı nasıl algılıyor sorusu, nörobilimciler için oldukça ilgi çekici bir konudur. Sayılar genellikle beynimizin parietal korteksinde, özellikle de intraparietal sulkus (IPS) bölgesinde işlenir. Bu bölge, sayıları ve miktarları algılamaktan sorumludur. Ancak sıfır özel bir durumdur, çünkü sıfır bir varlığı değil, yokluğu temsil eder.
Beyindeki “sayı nöronları” ve sıfırın algılanması
Beynimizde belirli sayılara duyarlı sayı nöronları bulunur. Örneğin, bazı nöronlar “5” sayısına daha güçlü tepki verirken, diğerleri “3” sayısını daha iyi algılar. Peki, sıfır gibi fiziksel bir karşılığı olmayan bir kavram için ne olur?
- Araştırmalar, beynimizin sıfırı algılarken sayıları işleyen bölgelere benzer ama farklı bir işlem yaptığını gösteriyor.
- Makak maymunları üzerinde yapılan deneylerde, sıfırın düşük sayılarla benzer şekilde algılandığı gözlemlenmiştir. Yani, beyin sıfırı 1 veya 2 gibi küçük sayılarla aynı kategoriye koymaktadır.
- Ancak, insanlar sıfırı sadece küçük bir sayı gibi görmekle kalmıyor; aynı zamanda yokluğun bir temsilcisi olarak da işliyor.
Bilinç ve yokluğun algılanması
Beynimiz yalnızca var olan şeyleri değil, olmayan şeyleri de fark edebilecek şekilde evrimleşmiştir. Örneğin, gözünüzle baktığınız bir rafta eksik olan bir kitabı fark edebilirsiniz. Bu, beynin “yokluk” kavramını da işlediğini gösterir.
- Prefrontal korteks ve anterior singulat korteks gibi bölgeler, beklenen fakat mevcut olmayan bir şeyin fark edilmesinde önemli rol oynar.
- Beyin, belirli bir şeyin eksikliğini, negatif bir bilgi olarak değil, aktif bir veri noktası olarak algılar.
- Sıfırın beyin için özel olmasının nedeni de budur: Beynimiz, sıfırı sadece “hiçbir şey” olarak değil, “var olmayan bir şey” olarak algılar.
Neden önemli?
Bu tür çalışmalar, yalnızca matematiksel algıyı anlamamıza yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda beynin soyut kavramları nasıl işlediğine dair “Sıfır kavramını anlamak için beynimizde hangi mekanizmalar devreye giriyor? Bilinç, var olan şeyleri değil, var olmayanları da nasıl işleyebiliyor? Yokluk kavramını işlemekte insan beyni diğer türlerden nasıl farklılaşıyor?” gibi daha büyük sorulara ışık tutabilmektedir.
Özetle; sıfır kavramı, matematiksel bir yenilik olmanın ötesinde, beynimizin yokluğu nasıl algıladığını anlamamız için önemli bir araçtır. Tarih boyunca farklı kültürlerde farklı şekillerde kabul edilen bu kavram, nörobilim alanında yapılan çalışmalarla, bilinç ve algı mekanizmalarımızın derinliklerine ışık tutmaktadır.
Görünen o ki beynimiz, sıfırı bir “eksiklik” olarak değil, “algılanabilir bir bilgi” olarak işlemektedir. Bu durum da sıfırın yalnızca bir rakam değil, aynı zamanda bilişsel bir yapı taşı olduğunu göstermektedir. Bu ve bunun gibi araştırmalar, beynimizin “hiçliği” nasıl temsil ettiğini ve bu temsilin bilinçli deneyimimize nasıl yansıdığını anlamamıza yardımcı olmaktadır.
KAYNAKÇA:
– Why nothing matters?, Benjy Barnett, AEON
Bizi takip edin: