Depresyon, kaygı ve takıntılarda kendini damgalama

Depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu (YAB) ve obsesif kompulsif bozukluk (OKB) tanısı almış bireylerde yapılan yeni bir araştırma, tedaviye ihtiyaç duyulduğunun kabul edilmesinin kendine yönelik damgalamayı artırabileceğini ortaya koydu.
Damgalama (stigma) nedir?
Stigma, bireyin toplum tarafından “farklı” ya da “kusurlu” olarak etiketlenmesi sonucu oluşan dışlayıcı tutumlar ve önyargılardır.
İçselleştirilmiş damgalama (Self-stigma), bireyin toplumun ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz yargılarını içselleştirerek kendini değersiz, yetersiz veya “kusurlu” görmeye başlamasıdır. Bu durum, kişinin tedaviye başvurma isteğini azaltabilir, özgüvenini zedeler ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Özellikle “hasta olduğunu kabul eden” bireylerde, bu tür içselleştirilmiş damgalama daha belirgin hale gelebilir.
Tedavi farkındalığı yüksek olanlar, daha fazla damgalama yaşıyor
İran’da yürütülen çalışmada 140 psikiyatri hastası incelendi. Katılımcıların %90’ı psikiyatrik bir görüşmeye ihtiyaç duyduğunu, %80’i ise ilaç kullanmaları gerektiğini kabul etti. Ancak bu bireylerin, bu tür bir içgörüye sahip olmayanlara kıyasla daha yüksek seviyede içselleştirilmiş damgalanma yaşadıkları saptandı.
Örneğin; “Psikiyatrik görüşmeye ihtiyacım var” diyenlerin ortalama damgalanma puanı, bu ifadeyi reddedenlerden anlamlı ölçüde daha yüksekti.
“İyiyim” demek durumu değiştiriyor mu?
Katılımcıların %63’ü kendisini “ruhsal olarak sağlıklı” olarak tanımlasa da büyük çoğunluğu yine de tedavi gerektiğini kabul etti. Bu durum, araştırmacıların “içgörü paradoksu” olarak tanımladığı bir olguyu işaret ediyor: Birey kendini hasta olarak görmese bile, yardım arayabiliyor. Ne var ki bu içgörü, damgalanma duygusunu da beraberinde getirebiliyor.
Tanı fark etmiyor: Depresyon, anksiyete ve OKB benzer düzeyde damgalama üretiyor
Araştırmacılar, kendini damgalama düzeylerinde tanıya göre bir fark bulunmadığını bildirdi. Yani depresyon, anksiyete ya da OKB tanısı fark etmeksizin tedavi ihtiyacını kabul etmek damgalanma riskini artırıyor. Bu bulgu, damgalama ile mücadele stratejilerinin tanıdan bağımsız olarak geliştirilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Kültürel bağlam önemli: Kolektivist toplumlarda kendini damgalama daha yoğun olabilir
Çalışma, İran gibi kolektivist kültürlerde yürütüldü. Araştırmacılar, “Ben ruhsal olarak sorun yaşıyorum” demenin, bireyin sosyal kabulünü tehdit ettiğini ve bu nedenle stigma duygusunun daha yoğun yaşanabileceğini belirtiyor. Toplumda ruhsal destek aramanın “zayıflık” ya da “ayıp” olarak görüldüğü kültürlerde, tedaviye yönelmek bile bir utanç kaynağı haline gelebiliyor.
Yardım istemek bir zayıflık değil, güç göstergesidir
Uzmanlar, ruhsal destek aramanın damgalanma ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini vurguluyor. Tedaviye yönelmenin sorumluluk sahibi bir davranış olarak tanımlanması gerektiğini belirten araştırma ekibi, psikoeğitim ve toplum temelli farkındalık kampanyalarının bu algıyı değiştirmede kilit rol oynayacağını düşünüyor.
Araştırmanın sınırlamaları
Bu çalışma yalnızca ayaktan tedavi alan bireyleri kapsadığı için, daha ağır hastaları içermiyor. Ayrıca, içgörü ölçümü yalnızca üç basit soruya dayandığı için daha detaylı ölçeklerle yapılacak araştırmalar öneriliyor. Nedensellik ilişkisi kurulmadığı için, sonuçlar yalnızca ilişkiseldir.
Stigma ile savaşta kültürel duyarlılık şart
Çalışma, ruhsal hastalıklarda damgalanma ile içgörü arasındaki karmaşık ilişkiye ışık tutuyor. Özellikle tedavi farkındalığı arttıkça, bireylerde kendini damgalama riski de artabiliyor. Uzmanlar, bu tür duygularla mücadele edebilmek için kültürel olarak duyarlı, etik ve yapıcı müdahalelere ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
KAYNAKÇA:
– Ayoubi, A., Amirkafi, A., Shariat, S.V. et al. Self-stigma, insight and related factors among major depressive disorder, general anxiety disorder and obsessive-compulsive disorder patients: a cross-sectional study from Iran. Discov Ment Health 5, 94 (2025).
Bizi takip edin: