Doğruluk Kontrolü Yapmanın Bize Nasıl Bir Faydası Olur?
Dayanaksız bir ifadeyi yeteri kadar sık duyduğunuz zaman, bunun doğru olduğuna inanmaya başlamanız muhtemeldir. “Yanılsamalı gerçeklik etkisi” olarak da bilinen bu olgu, politikacılar ve reklamcılar tarafından kendi çıkarları için kullanılmaktadır ve şayet bundan etkilenmediğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz demektir. Esasen, bu yılın başlarında, insanların, bireysel bilişsel profillerinden bağımsız olarak, söz konusu etkiye eğilimli olduklarını tespit eden bir çalışmanın haberini yapmıştık.
Fakat bu durum, kendimizi illüzyondan korumak için çaresiz olduğumuz anlamına gelmemektedir. Cognition Dergisinde yayımlanan bir çalışmada, asılsız bir iddianın doğruluğunu kontrol etmek üzere kendi bilgimizi kullanmanın, söz konusu asılsız iddia yinelendiğinde ona inanmamızı engelleyebileceği tespit edilmiştir. Fakat bunu sağlamak için biraz uğraşmamız gerekebilir.
Yanılsamalı gerçeklik etkisi, yinelenen ifadeleri daha akıcı bir şekilde işliyor olmamızdan, yani akıcılık duygusunu o ifadenin doğru olduğuna dair bir sinyal olarak algılamamızdan kaynaklanmaktadır. Doğrusunu biliyor olmamıza karşın, “Leopar, en hızlı kara hayvanıdır” ifadesinde olduğu gibi yanlış olduğunu bildiğimiz bir görüşü üst üste duyduğumuzda, bu etki gerçekleşir. Fakat Harvard Üniversitesi’nden Nadia Brashier ve çalışma arkadaşları, insanlardan bir ifadenin doğruluğuna odaklanmalarını istemenin, insanların akıcılık duygusundan sakınarak kendi bilgilerini kullanmalarını teşvik edip etmeyeceğini merak etmiştir.
Ekip, ilk çalışma kapsamında, 103 katılımcıdan, bazıları doğru (örn. Kanallarıyla ünlü İtalyan şehri, Venedik’tir) ve bazıları yanlış olan (Güneş’e en yakın gezegen, Venüs’tür”) 60 adet yaygın gerçeği okumalarını istemiştir. Bir grup, her bir ifadenin ne denli ilginç olduğunu değerlendirirken, diğer grup da bu ifadelerin ne derece doğru olduklarını değerlendirmiştir. Ardından, çalışmanın ikinci kısmında, her iki grup da aynı 60 ifadeye ek olarak, yine doğru ve yanlış ifadelerden oluşan 60 adet yeni ifadeyi görmüş ve doğruluklarını değerlendirmiştir.
Araştırmacılar, çalışmanın birinci kısmında ifadelerin ne denli ilginç olduklarına odaklanan katılımcıların, yanılsamalı gerçeklik etkisini gösterdiklerini, hemen ardından, yanlış olan yeni ifadelerden halihazırda daha doğru olduğunu gördükleri yanlış ifadeleri derecelendirdiklerini
tespit etmişlerdir. Fakat ilk olarak ifadelerin doğruluğuna odaklanmış olan grup, bu etkiyi göstermemiş, yeni ve yinelenen yanlış ifadeleri eşit derecede doğru olarak değerlendirmiştir.
Bu bulgu, bir ifadeyle ilk karşılaştığımızda bu ifadenin ciddi anlamda değerlendirilmesi için kendi bilgilerimizin kullanılmasının, yanılsamalı gerçeklik etkisine karşı gelmemizi sağlayabileceğini ortaya koymaktadır. Bunun epey uzun süren etkilere sahip olduğu da görülmektedir. Ekip, başka bir deneyde, ilk olarak ifadelerin doğruluğuna odaklanan katılımcıların, iki gün sonra bile yanılsamalı gerçeklik etkisine yenik düşme emaresi göstermediklerini tespit etmiştir.
Fakat bir ifadenin doğruluğunun değerlendirilmesi, yalnızca halihazırda uygun bilgilere sahip olmamız halinde faydalıdır (örn. Güneş’e en yakın gezegen Venüs değil, Merkür’dür”). Ekip, başka çalışmalarda, katılımcıların hakkında çok fazla bilgisi olmadığı “Garfield, ABD’nin yirmi birinci başkanıydı” gibi daha muğlak yanlış ifadelerin doğruluğunun değerlendirilmesinin, ilerleyen aşamalarda, yanılsamalı gerçeklik etkisine karşı bir koruma sağlamadığını tespit etmiştir. Yalnızca kendi bilgilerimizi kullanmaktan çok daha fazla çaba gerektiren İnternet veya referans kitaplar gibi harici kaynaklara karşı doğruluk kontrolü yapmanın, bu gibi durumlarda illüzyonla mücadele etme konusunda etkili olup olmadığını bilmek, ilginç olurdu.
Yine de, yanlış ifadelere karşı gelmek için gereken arka plan bilgisine sahip olmanın her zaman yeterli olmayacağı, yazarlar tarafından dile getirilmektedir; sonuçları, bireylerin esasen ilgili bilgileri kullanmaya “itilmesi” gerekebileceğini ortaya koymaktadır. “Eğitim, yanlış bilgi krizine yönelik çözümün yalnızca bir kısmını teşkil etmektedir; insanları, karşılaştıkları iddiaları, halihazırda bildikleriyle kıyaslamaya teşvik etmemiz de gereklidir.” açıklamasını yapmaktadırlar.
Yazan: Matthew Warren
Bizi takip edin: