Olumsuz duygularla mücadelede yeşil alanların önemi
Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü’nün (KIT) katılım gösterdiği disiplinler arası bir çalışmanın neticesinde şehir merkezlerindeki yeşil alanların, şehir sakinlerinin esenliğini doğrudan iyileştirdiğine yönelik kanıtlar bulundu. Çalışmaya göre olumsuz duygularla mücadelede sorun yaşayan kişiler yeşil alanlardan en fazla istifade eden grup. Epidemiyoloji, psikoloji, nöral görüntüleme ve coğrafi bilişim sistemlerinin bir araya geldiği çalışma, Nature Neuroscience isimli dergide (DOI 10.1038/s41593-019-0451-y) yayımlandı.
Ağaçlar, bodur ağaçlar, çimler ve çiçeklerle dolu yeşil alanlara yakın olmak, insanlara yalnızca yaz sıcağında iyi gelen bir şey değil. Gerekçeleri üzerine, KIT’nin Spor ve Spor Bilimleri Enstitüsü’nde (IfSS), Mannheim Akıl Sağlığı Merkezi Enstitüsü’nde (CIMH) ve Heidelberg Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından, nöral seviyelerde çalışmalar yapılmıştır. IfSS Başkan Yardımcısı ve günlük insani deneyimler ve davranışların kaydedilmesi gibi ayakta hasta değerlendirmesi konularında uzmanlaşmış olan Mental mHealth Lab’in Başkanı da olan Profesör Ulrich Ebner-Priemer, “Epidemiyoloji, psikoloji, nöro görüntüleme ve coğrafi bilişim sistemleri yöntemlerini bir araya getiren, disiplinler arası bir yaklaşım uyguladık” açıklamasını yaparak bulgularını kamuoyuyla paylaştı.
CIMH tarafından koordine edilen çalışmada, yaşları 18-28 arası değişkenlik gösteren 33 adet şehir sakininden, özel ekipmanlara sahip akıllı telefonları kullanmak suretiyle, duygu durumlarını, bir hafta boyunca günde yaklaşık dokuz kez ölçmeleri istendi. Katılımcılar, bu süre boyunca, normal günlük rutinlerine devam etmiş, bu sürenin ardından, mahalledeki yeşil alanların oranı, havadan çekilen yüksek çözünürlüklü fotoğraflar ve coğrafi bilişim yöntemleriyle tespit edilmiş ve şehir içerisinde, etraflarında bulunan yeşil alan sayısı arttıkça, katılımcıların esenlik seviyesinin de o denli yükseldiği ortaya çıkmış. İkinci adımda ise 52 adet farklı genç yetişkinden, aynı şekilde olmak üzere, günlük yaşantılarındaki duygu durumlarını ölçmeleri istenmiş. Yedi günlük ölçüm aşamasının ardından, bu katılımcılar, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullanılarak ayrıca incelenmiştir. İkinci grubun sonuçlarının, ilk seferde ortaya çıkan sonuçlarla uyumlu olduğu tespit edilmiş.
KIT bünyesindeki Mental mHealth Lab, teste katılan şahısların konumlarının tespit edilip ölçülmesinden ve refah durumunun, akıllı telefonlardaki GPS’le çalışan elektronik günlüklere sürekli olarak kaydedilmesinden sorumlu olmuştur. Ekip, ayrıca, hava verilerine ek olarak, teste katılan şahısların günlük yaşamlarındaki fiziksel aktivitelere ilişkin duyusal verileri de toplamıştır. Ardından, bu veriler, çok seviyeli istatistiksel modellerle ölçülmüştür. Mental mHealth Lab’den Markus Reichert, “Bizim yöntemlerimizle, şehirlerdeki yeşil alanların etkisinde kalma durumunun, teste katılan şahısların refah seviyesinde doğrudan değişikliklere yol açıp açmadığını tespit etmek mümkün olmuştur” açıklamasında bulunmuştur. CIMH’den Dr. Urs Braun ve Profesör Heike Tost’la birlikte, çalışmanın ilk yazarlarındandır. “Bu sözde denek içi sorgulama üzerinde, bu yöntem kullanılarak ilk kez çalışılmıştır.”
Şehir Planlaması ve Sağlığın Teşviki
Çalışmanın sonuçları, Nature Neuroscience isimli dergide yayımlanmakta olup, aşağıdaki şekilde özetlenmesi mümkündür:
- Şehir sakinlerinin mahallesinde yer alan yeşil alanların büyüklüğü arttıkça, esenlik seviyesi de yükselmektedir.
- Yeşil alanlara karşı oldukça olumlu bir yaklaşım sergileyen kişilerin, dorsolateral prefrontal korteksindeki faaliyetlerin düşük olduğu tespit edilmiştir.
- Beynin bu bölgesi, olumsuz duyguların ve stresli çevresel deneyimlerin işlenmesinde merkezi bir işleve sahiptir.
- Yeşil alanların, bilhassa olumsuz duyguları öz düzenleme kapasitesi düşük olan kişiler için önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Markus Reichert, “Çalışmanın sonuçları, sağlık unsurlarının hesaba katılması bakımından, şehir planlaması için oldukça faydalıdır” açıklamasında bulundu. “Şehir içerisinde eşit şekilde dağılım gösteren yeşil alanlar, ruhsal hastalıkların önlenmesi bakımından büyük bir potansiyel gösterebilir.” Eski çalışmalar, şehirde büyüyen ve yaşayan insanların, kırsal kesim sakinlerine kıyasla, stres karşısında farklı tepkiler verdiğini ve depresyon, şizofreni ve anksiyete bozuklukları geliştirme konusunda daha yüksek risk taşıdığını halihazırda ortaya koymuştur. Bu bulgu, şehirleşmenin hızlı bir şekilde ilerlemesi sebebiyle daha da ölümcül bir nitelik taşımaktadır. Birleşmiş Milletler’e göre, mevcut durumda, şehirlerde yaşan insan sayısı, kırsal bölgelerde yaşayan insan sayısından fazladır. 2050 yılında, küresel nüfusun yaklaşık üçte ikisinin şehirlerde yaşayacağı öngörülmektedir.
Bizi takip edin: