Güvenmek ve Güvenilir Olmak
Güven, oldukça göreceli bir kavramdır. Zaman zaman iniş çıkışların yaşandığı, kendi içsel enerjimize, kararlarımıza yansıyarak bizleri güçlendiren karmaşık bir duygudur. İnanç, sadece başkalarına karşı değil, kendimize yönelik olarak da beslediğimiz bir yaklaşımdır. Bireysel seçimlerimizi etkileyerek hayatın zorluklarına karşı daha sağlam bir duruş sergilememizi sağlar. Ben güvenin kırılgan dönüşlerinde hayal kırıklıklarıyla başa çıkabilmemizin de kişisel gücümüzü artırmada önemli bir etken olduğu düşüncesini taşıyorum. Kendimize inanmamız hayatımızın temelini oluştururken başkalarına olan güvenimiz de sosyal ilişkilerimizi güçlendirir. Toplumsal yaşamda, örneğin iş hayatında verdiğiniz görevi çok iyi yapacağına inandığınız bir kişiyle herhangi bir sırrınızı paylaşmaktan çekinebilirsiniz. Bir yandan birinin başarısına, yeteneklerine güvenirken öte yandan kişisel düzeyde ona güvenmekten kaçınabilirsiniz. Ben böyle durumlarda, sosyalliğin devamı açısından, huzuru ve sakinliği sağlamak adına, kişinin, yaptığı işe ahlaki değerlerini ortamı bozmayacak şekilde yansıtmasına bakarım. Kişisel olarak, seçici insanların bu yapıdaki insanlarla uzun süreli ilişkiler yaşayamayacağını düşünüyorum. Herkese aynı gözle bakıp kimseye güvenmemenin de sağlıklı olmadığı kanaatindeyim.
Hayatın zorluklarıyla tek başımıza başa çıkmamız genellikle zor olur. Güven hem bir sığınak hem de kişisel büyümenin bir aracı olarak, hayatımızın her alanında bize rehberlik eder. Kendi düşüncelerime dayanarak genel bir bakış açısıyla ifade edecek olursam, geçmişte “sağlam” sıfatı bazı insanları tanımlamak için, yaşam deneyimlerinden edinilen bu güven duygusuyla kullanılmıştır. “İnsanı gözünden tanımak” deyimi ise, insanların farklı karakterlerini gözlemleyerek ve bizzat yaşayarak onları anlamaya yönelik bir ifadedir.
İnandığımız insanlarla yola çıkarken, onların bize yaşattığı özellikle olumlu deneyimler görüşlerimizi şekillendirir. Birlikte geçirdiğimiz vakitler, onlara olan güven duygumuzu daha da pekiştirebilir. “Bu çocuk çok akıllı” ya da “Ben zeki çocuğu gözünden tanırım” gibi ifadeler, sevdiğimiz insanların düşüncelerine duyduğumuz inancı ifade eder. “İyi ki varsın” demek de güven duygusunun en samimi tezahürlerinden biridir.
Sürekliliği beklenen duyguların aynı zamanda çok yıpratıcı olduğunu düşünüyorum. Birlikte yola çıktığımız insanlar her zaman yanımızda olmayabilir. Dolayısıyla duyulan inancın azalması o an için yıkıcı olabilir. Onu da aşmak için “güvenilir” insan olmanın misyonunu yansıtarak yaşıyorsak çok da etkilenmeyeceğimiz kanaatindeyim.
Tabii ki yaşadıklarımız ve hissettiklerimiz doğrultusunda evren zaman zaman denge kurmamıza yardımcı oluyor. Benim naçizane inancıma göre bizim gibi olmayanları bizden ayırıyor. Düşünce ve davranışların farklılaştığı noktalarda bireysel düşünmenin bize artı kattığı yöne doğru kayıyoruz. Hepimiz kendimize inanmanın gücünü ve rahatlığını yaşamış oluyoruz. Bu da birey olarak güvenilir olmaya yansıyor. Sıkıntılı anlarınızda aklınıza gelen ilk kişiyi düşünün. Yılların getirdiği yaşanmışlıkların, bize yaşattıklarının ardından “Bunu nasıl yaptı?” demediğimiz, “Arasam halleder, beni kırmaz” diyebileceğimiz insanların toplamının, hayatlarımızdaki artılar olarak çoğalması en büyük duam.
Bugün beni çok etkileyen bir olay yaşadım. Günün öncelikli programı sahilde yürüyüş yapmaktı. Fotoğraf çekmeye de uygun, çok güzel bir hava vardı. Özellikle çocuk profilleri, insan, kumsal fotoğrafları çekmek amatörce gerçekleştirdiğim uğraşlar arasında yer alıyor. Arkadaşımla beraber sahile indik. Sahil çok sakindi ve inanılmaz güzellikteydi. Denizin dalgaları kıyıya sakin sakin vururken fotoğraf kareleri çekmeye başladım. Havanın açık ve güneşli olması sayesinde çok zevkli bir fotoğraf çekim etkinliği yaşadım. Aniden gelen ufak bir dalga ayaklarımın ıslanmasına neden olunca keyfim daha da arttı.
Tam eve döneceğimiz sırada sırtında taşıdığı ağır bir çuvalla deniz kıyısında yürümeye çalışan yaşlı bir kadın gördük.
Yanına giderek “Yardım edelim teyzeciğim, zorlanıyorsunuz” dedim.
Önce istemedi, sonrasında ısrarlarımı kırmadı.
Benim ağır kaldırmam yasak olduğu için arkadaşıma “Üçümüz beraber taşıyalım mı, ne dersin?” dedim.
Hep birlikte sahilde çuvalı taşırken “İçinde ne var teyze, çok ağır, zor olmuyor mu sana?” diye sordum.
“Odun var, kıyıya vuran odun parçacıklarını topluyorum, ben şu yukarıda oturuyorum” dedi.
Çok sıkı giyinmişti, yüzünde de neredeyse sadece gözleri görünüyordu.
Deniz, kıyı, odun… Çuvalın içine baktım, gerçekten de ufak ağaç parçaları vardı.
“Eviniz nerede?” diye sordum.
Tam sahile çıktığımız yerdeki evi gösterdi.
Yemyeşil gözleriyle o kadar sıcak bakıyordu ki…
“Ev kendinizin mi?” diye sordum bu kez.
“Hayır, içinde ufak bir yer verdiler, orada yaşıyorum” dedi.
Evet, güvense güven. Ev dışarıdan çok güzel göründüğü için “Acaba?” diye düşünmüştüm. Geçmişte bu gibi durumlarda birçok ciddi suistimal yaşamıştım. Ama o kadar güzel bakıyordu ki bu sefer güvenimde yanılmadığımı hissettim.
“Ben sizi daha sonra ziyarete gelsem, yanımda bir şeyler getirsem, siz de bir çay yapsanız, olur mu?” dedim.
Aynı anda hem yüzü hem gözleri gülen insan profili yakalamak çok zordur.
Çok sevindi, “Olur tabii ki” dedi.
Telefonunu istedim, “Gelmeden önce sizi arayıp haber veririm” dedim.
“Telefonum yok ki” dedi.
“Peki, sizi nasıl bulacağım?” diye sorduğumda “Deniz ile ev arasındayım, bulursun” diye cevap verdi.
Çok etkilendim. Deniz ile ev arası… Gülen gözler ve gülen bir yüz… “Size sarılıp öpmek isterdim, ama malum grip…” derken bunu nezaketen söylememiştim, cidden ama cidden öpmek istemiştim.
Arabamı oraya yakın bir yere park etmiştim. Aracıma binerken “Allah seni göklere çıkarsın, ayağına taş değmesin” diye dua etti.
“Göklere çıkarsın” diye edilen duayı ilk defa duyuyordum. Arkadaşım bana çok anlamlı baktı.
“Var bir hikmet” dedim. Sonra kadına dönerek “Teyzeciğim, sana söz, inan ters bir durum yaşamazsam ziyaretine geleceğim, o çayı da denize bakarak birlikte içeceğiz” dedim. Sonra onay alırcasına “Tamam mı?” diye de ekledim.
“Tamam, beni burada bulamazsan aşağıya, denizin kenarına gel” dedi.
Bazen hayatımıza anlık giren insanların dualarında olacağımızın inancını duyarız. Eminim ona da çay içmeye gidişlerimde “Kızım bu hafta gelmedi ama haftaya mutlaka gelir” inancını vereceğim. Önce kendimize inanmak, yapabileceklerimizi bilmek ve olumsuzluklar yaşarken yapamadıklarımızın sıkıntısını duymak, içsel yolculukta kendimizi huzurlu hissetmenin en güzel yoludur.
Hayatın bize sunduğu en anlamlı kavramlardan biri olan güven duygusu, berrak bir su gibi, içinde şüphe ve endişe olmadan, insan veya canlı hiçbir şeyden zarar gelmeyeceğine inanarak yaşamaktır. Güvenilir bir insan olmanın yüceliğini önce kendimizde, sonra da sosyal hayatımızdaki insanlara yansımasında hissetmeliyiz.
Güvenmenin ve güvenilir olmanın büyüklüğünü yaşamak ve yaşatmak dileklerimle…
Not: Bu makalemin görseli olarak birbirinden güzel fotoğraflarından birini kullanmama izin veren değerli Gül Hanım’a çok teşekkür ediyorum.
Bizi takip edin: