Başarı… Başarmak…
Hayatımızdaki amaçlar arasında başarının özel bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Ve başarının kendi gücümüzden doğduğuna, hayatta gerçekleşmesini istediklerimiz için yılmadan, azimle ve istikrarlı bir biçimde davranmamızın sonucu olduğuna inanıyorum. Bence kişinin kendi içinde yapmak istediklerini ve kendince en iyiyi yakalama halidir başarı. Değerlerimize sahip çıkmayı ön planda tutmak şartıyla adım adım yaklaşılan ruhun zaferidir.
İş alanında da kendine hedefler belirleyen, ekibini değerlerine uygun kişilerden seçen ve öz güvenini yitirmeyenlerin güçlü insanlar olduğunu gözlemlemiş bir birey olarak yeni fikirlere ve projelere açık olmanın da elde edilmek istenen başarıyı yakalamakta çok etkili olduğu kanaatindeyim. Hırsımızın bizi yıpratmasına izin vermeden, işimize olan tutkumuzun bizi yüksek hedeflere taşımasını sağlayabiliriz. Neticede “yaptığı işe tutkuyla sarılma” yaklaşımı, başarıya giden yolda bizi motive edecektir. Hayatın sunduğu fırsatları değerlendirmek konusunda olumlu bir inançla hareket etme gerekliliği, bize engeller karşısında dahi yılmamamız gerektiğini de hatırlatıyor olacaktır.
Hayat inişleri ve çıkışlarıyla zengindir. Bütün bu zorluklar bize cesaret, büyüme ve olgunlaşma fırsatlarını sunar. Başarıyı her daim bir süreç olarak görmeli ve adım adım ilerlemeyi amaçlamalıyız. Deneyimlerimiz de başarılarımızı şekillendirir, bilgi ve tecrübelerimizi ne kadar çok uygularsak o kadar büyük bir coşkuyla hareket ederiz. Elbette ki yüksek bir zekâya sahip olmak önemli bir donanımdır ancak sahip olunan her düzeydeki zekâyı doğru şekilde kullanabilmek gerçek başarının anahtarıdır.
Bununla birlikte başarısızlıklar yalnızca geçici engellerdir. Onların bizi yenmesine asla izin vermememiz gerekir. Duygularımızı olumlu yönde yönetmek, hem kendimize hem de çevremizdeki insanlara birçok fayda sağlar. Bazen de başkalarının kaygılarını paylaşarak onlara destek olmak, kişisel olgunluğumuzun en güzel göstergelerinden biri olur.
Bireysel başarılarımızı, özellikle topluma katkıda bulunarak elde ettiğimizde bu başarılar bize hem mutluluk hem de sağlık olarak geri döner. “Ben biliyorum” demek yerine öğrenmeye ve büyümeye açık olmak, bunların peşinden koşmak bizi olduğumuzdan daha bilge kılar. Nitekim kovaladığımız şeylerin açlığını çekiyor oluruz. Ben kendi adıma bir şeyler başarmak istediğim çoğu noktada bireysel isteklerimi genele yansıtarak yaşıyorum. Başkalarına yararlı işler yapabilme zevkinin de bana mutluluk olarak yansıdığını görüyorum. Ahlaki ve vicdani değerlerimizle hareket etmekse sürdürülebilir başarıların kapısını açar. Başarı, bir yönüyle kişisel bir yolculuktur. Bu yolculukta her bireyin kendine özgü bir hikâyesi vardır. Diğer taraftan başarılı olmak ya da olmamak gibi değerlendirmeleri, hiçbir zaman kişilere yönelik bir ön yargı tarzında yansıtmamak en doğrusu olacaktır.
Başarı konusuyla ilgili olarak yakın çevremde yaşanan ve zaman zaman hatırladığım bir anıyı paylaşmak istiyorum… Bir arkadaşımızın abisi, bin dokuz yüz yetmiş iki yılında, ilkokuldayken “haylaz” diye tanımlanan çocuklar vardır ya, onlardan biriymiş. Öğretmeni de bir şikâyet doğrultusunda annesini okula çağırmış. Kısa bir görüşmeden sonra “Çocuğunuzu okuldan alın, bu okumaz” demiş. Annesi, çocuğunun hayatta başarısız olacağını düşünerek çok üzülmüş. Aradan yıllar geçmiş; çok iyi, merhametli, ahlaklı bir insan olan beyefendi, yüksek eğitim almamış fakat çalışkanlığı ve başarma azmiyle hayatına devam etmiş.
Çocuklara yaşatılan ve yetişkinlere göre doğru gibi görünen bazı olaylar onların dünyasında unutulmuyor. Beyefendi de bir zaman sonra ilkokul öğretmenini bulmuş. Mahalle okulu olduğu için epey uzun bir araştırma sonucunda ulaştığını anlattı. Öğretmenine telefon etmiş, eski bir öğrencisi olduğundan bahsederken “Birlikte yemek yersek çok mutlu olurum hocam” demiş. Teklifi kabul görmüş. Yemek esnasında geçmişte yaşanan o olaydan hiç bahis açılmamış, tam tersine çok güzel zaman geçirmişler. Daha sonraki günlerde de birlikte beyefendinin fabrikalarını gezmişler. O konu asla gündeme gelmeden zaman zaman buluşmaya devam etmişler. Bence beyefendi oldukça olgun ve güzel bir davranış sergilemiş. Büyük olasılık hocamız da ön yargılı düşüncesinin bedelini biraz pişman olarak, biraz da üzülerek ödemiş. Başarılı olmaya teşvik etmek açısından sevgiyi ön planda tutarak öğrencisinin yeteneklerini değerlendirip yönlendirme konusunda üstüne gitseydi sonuç çok daha olumlu olabilirdi.
Başarılı olma yolunda aldığımız desteklerle büyümenin yanı sıra zaman zaman istediğimizden farklı sonuçlanan olası yaşamsal süreçlerde sevdiklerimizin, dostlarımızın gücünü yanımızda hissetmenin önemi de çok büyüktür. Ama asıl önemli olan nedir biliyor musunuz? Başarmanın hazzını yaşayan bireyler olarak “siz sizden gitmediğiniz” sürece başarıyı zaten yakalamış olursunuz.
Bu makalemizi Konfüçyüs’ün başarı hakkında söylediği anlamlı bir sözle bitirmek istiyorum: “En büyük başarı, hiç düşmemek değil, her düşüşten sonra yeniden ayağa kalkabilmektir.”
Bizi takip edin: