Bilimsel Paylaşım Cimrisi “Varyemez Hocalar” Diyarı Türkiye
Öyle hocalar gördüm ki, ameliyatları, asistanları görmesin diye, başlarına örtü serip yaparlardı. Bilgi ve deneyimlerini meşhur Varyemez amcadan daha sıkı saklarlardı.
Bir başka hoca, devlet desteği ile sağladığı laboratuvarın anahtarını kapıcıya bile güvenip vermezdi.
Ötekisi, belirli bir hastalığa duçar ülkedeki bütün hastaların adres ve telefonlarını kendine saklar, bırakın başka bilim insanları ile paylaşmayı, o hastalığa dair araştırma yapanların en büyük düşmanı kesilirdi.
Bir diğeri, ortak çalışmada üzerine düşeni yapıp topladığı verilerin detayını paylaşmaz, makalede birinci isim olmak için şantaj vasıtası yapardı.
Başıma gelen bir başka hikayede ise, özel bir hastalığın ameliyatının hasta üzerinde kalıcı travmatik etkisi var mı diye bakmıştık. Test aracı olarak flaşör ve iyi bildiğim bir uyandırılmış potansiyel kullanmıştım. Ameliyat öncesinde, sırasında ve sonrasında flaşöre verdiği beyin tepkisini ameliyattan bir süre sonra tekrar ölçmüş ve gerçekten anlamlı, abartılı bir yanıt izlemiştim. Tek vaka yetmez diyerek sayıyı artırmaya niyet etmiş ve büyük meşakkat ve kişisel harcama ile set ettiğim araştırma düzenini genişletmek ve iyileştirmek amacıyla resmi kurumlara başvurmuş fakat sonuç alamamıştım. O durumda tek olguyu bir uluslararası elektrofizyoloji kongresine götürüp anlatmayı önerdiğimde çalışmada partnerim olan cerrah arkadaş kesin bir ifadeyle karşı koymuştu. Ne de olsa fikir bizimdi, saklamamız gerekirdi!!
Öte yandan başka ve ters yönde bir deneyimim de olmadı değil; bir hocam altına işeyen ama bir türlü çaresi bulunamayan hastalar için özel bir teknik geliştirmişti de uzun yıllar sonra hayatında ilk defa bir asistan öğrenmek istemişti, o da bendim. Sanırım benden sonra da kimse ilgi göstermemişti!.
Yine, bir başka hoca tanırım, insan ruhunu, bir piyano virtüözü nasıl piyano çalarsa o kadar ustaca opere etme yeteneğine sahipti de bir tek öğrencisine bile işin sırrını öğretmeden ömrünü tamamlamıştı.
Oysa bu hocalar bu gariban ülke insanlarının kıt kanaat gelirleri ile yetişmiş ama sadece kendileri için yaşamışlardı. Bildikleri her harfte o insanların büyük hakkı olduğunu unutmuşlardı.
Ne büyük ayıp değil mi?
Ve belki daha önemlisi, bilim denen şeyin paylaşmakla büyüdüğü, gelenek halini aldığı, her türlü dogmanın ancak o şekilde yok olduğu, herkesin aydınlandığı gerçeği idi…
Batıda durum çok farklı idi. Orada gördüğüm bilim insanları sadece iddia ettikleri hipotezi doğrulayana dek, o da etik ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalmak koşulu ile bildiklerini saklarlardı.. İddia sonuç verdiğinde ise tüm detayları açıklarlardı. Hangi tarafın bilimde ileri olduğu ise aşikardı…
Oysa ilim deryalara benzerdi, ormanlardaki her bir ağaç kalem olsa yaz yaz bitmezdi!!
Bizi takip edin: